Geldiğimiz gibi gidebilsek bu dünyadan...

Sapsade geliyoruz şu dünyaya.


Üstümüzde de, ruhumuzda da fazladan hiçbir şey yok.


Sonra büyümeye başlıyoruz.

Büyüdükçe de bir dolu zırvalıkla doldurmaya başlıyoruz ruhumuzu, bir dolu eşyayla da yaşadığımız mekânları.


Şimdi yaşadığım eve taşınırken attıklarımı bir görseydiniz.


Boşanma kâğıtları,


Evlenme cüzdanları,


Bana yazılmış güzel notlar,


Benim yazdığım kızgın mektuplar,


Belki giyerim diye sakladığım demode ötesi kılıklar,


Evlenirken giydiğim tayyör (!),


Tokalar, takılar, vazolar, kırık dökük bardak, tabaklar, sararmış örtüler, daha da sararmış yatak çarşafları…


Sonra sıra ruhumdaki fazlalıklara geldi.


Her şey karar vermekle ilgili aslında.


Karar verdin mi başlıyorsun onlardan da kurtulmaya.


Evraklar ya da kılıklar kadar kolay olmuyor tabii ama oluyor.


Ruhu hafifletmenin ya da temizlemenin yollarından biri geçmişle hesabını kapamak.

Geçmişine, geçmişindekilere duyduğun kızgınlık, kırgınlık artık ne varsa onlarla uzlaşmanın bir yolunu aramakla başlamalı galiba.


Bugün hayatında olan ya da olamayanlar için anneni babanı, eski kocanı, eski arkadaşını suçlamaya son vermeli.

Ve de onların senin için yapamadıklarından çok sana kattığı güzelliklere odaklanmalı.


Bugün seni sen yapanın, sevapları ve günahlarıyla geçmişindekiler olduğu unutulmamalı.


Ardından sıra kendine gelmeli.


Bu da en kazığı zaten.


Yanlışı olmayan bir insanın doğruyu da bulamayacağını düşünerek hatalarını hoş görmeyi, kendini affetmeyi başarmalı insan.

Dönüp dönüp kendi vicdanıyla hesaplaşırken hayatın elden kaçıp gittiğinin farkında olmalı.


Evet, belki doğduğu sadeliğe erişmesi çok zor insanın ama ne kadar yol alırsa, gelen yıllar o kadar güzel geçecek demektir.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.