Mutlu bir hayat yerine mutlu anlar…
Ne zamandır düşünüyordum bu konuda ama çok sevgili eski dostum Yurtsan Atakan’ın vefatından sonra iyice netleştim.
Durumunun kritik olduğunu anladıktan hemen sonra oğluyla anılar biriktirmeye başlamış Yurtsan…
Zamanının neredeyse tamamını onunla vakit geçirmeye adamış.
Geride oğluna babasından o güzel anlar kalabilsin diye…
“Öyle doğru bir insandan da zaten bu beklenirdi”den öte bir durum var aslında…
O da hayatın her anını aslında böyle yaşamamız gerektiği…
Her birimiz kendimizi bilmeye başladığımız gün itibariyle mutlu bir hayat yaşamaya çalışıyoruz.
Mutlu bir çocukluk,
Mutlu bir gençlik,
Mutlu bir iş hayatı,
Mutlu bir evlilik,
Ve unuttuklarım…
Sonra da bu mutluluk hayallerini koca koca hüsranlar takip ediyor.
Çünkü beklediğimiz ve aradığımız mutluluk fazla büyük ve genel…
Böyle bir hayat yok ki!
Hangi hayat daimi mutluluk içerir?
Ya da hangi ilişki için aman da ne muazzam denilebilir?
Hele iş hayatı?
Bakış açımız değişmeli galiba…
Daimi mutluluk peşinde değil de çok sayıda mutlu an ya da anıya sahip olmanın derdinde olmalıyız sanki…
O zaman belki benzersiz güzel anlardan oluşan ilişkiler yaşadığımızı fark edeceğiz.
Belki öyle bir çocukluk yaşamışızdır ki kimse eline su dökemez.
Ya da az sayıda ama öz sayıda tatminlerle dolu bir iş hayatı.
Valla olabilir, abartmıyorum.
Ben böyle baktığımda kendime, farklı bir hayat görüyorum mesela…
Heyecanlarla, tuhaflıklarla dolu komedi filmi tadında bir hayat!
Başrolünü Meg Ryan ya da Goldie Hawn’un oynayabileceği; Torunlara anlatacak da tonla anı…
Oysa genel değerlendirmeye kalktığımda "ne kadar mutluydu" diye, "eh, idare eder" bir durum söz konusu…
Derim ki bırakalım o ulaşılamayacak mutluluk hayallerini çok geç olmadan, başlayalım an ve anı biriktirmeye…
Sanırım sonlara gelip geriye baktığımızda bu daha kıymetli olacak.
YORUMLAR