Çürüksün, çürüksünüz, çürükler!

Şehit olmak istiyorum diyen bir bakan… Sanki tutan varmış gibi.


Hollanda’yı yenince galibiyeti şehitlere armağan ettiğini söyleyen bir kabadayı, pardon teknik direktör…


Ölenlerin şehitliklerini kutlamak üzere gazeteye verilen ilan…


Bir şehidin ufacık oğlunu maça götürerek zavallılığın dibine vuran bir başbakan…


Oğullarının ne uğruna öldüğünü sorgulayıp isyan edenleri karakteri bozuk babalar diye tanımlayan bir cumhurbaşkanı…


Bu zat-ı muhteremlerin durduğu yerden bakınca şehitlik bir bilgisayar oyunundan farksız sanırım. Namlunun ucundan oldukça uzak kendi güvenli alanlarından ne rahat bu söylemlerde bulunmak! Sizi azıcık sahaya alalım desek çil yavrusu gibi dağılan bir güruhlar halbuki.


Kendisi şehit olmak isteyen bakanın ve bakan arkadaşlarının oğulları, uğruna çocukların feda edilmesi gerektiğini söyledikleri vatan için askerlik bile yapmamışlar. Çürük raporları havalarda uçuşuyor. Sanırsın ki bu ülkede bakan ve başbakan olmanın gerekli şart koşulu askerlik yapamayacak denli ‘çürük’ oğullara sahip olmak. Hepsi birbirinden çürük!


Oğullarının ne uğruna öldüğünü sorgulayan babaları karaktersiz olarak niteleyen cumhurbaşkanı desen, balık baştan kokar. Bakan oğulları çürük olacak da cumhurbaşkanınınkiler sağlam olur mu hiç? Paraları sıfırlarken, insanların canlarıyla oynarken tepeden tırnağa çürüdüklerini zaten biliyoruz.


Görülen o ki bu ülkeyi – varsa hala bir imkan – karaktersiz babaların o duruşu kurtaracak. Çocuklarının ne uğruna ölüme gönderildiğini sorgulayan annelerin acısı kurtaracak. Çünkü şimdiye kadar yaptıkları her şey bir tarafa – doğayı, kültürü katlettiler; şehirleri, coğrafyayı talan ettiler; yolsuzluklar ayyuka çıktı; zorbalık zirvesine ulaştı – seçim sonuçları istediği gibi olmadığı için kan gölüne çevrilen ve bunun için de masum insanların piyon olarak kullanıldığı bir ülkede yaşıyoruz artık. Şimdiye kadar oy aldıkları insanların ocaklarına da düşürüyorlar ateşin bu en can yakanını. Zamanı geldiğinde yine bu insanlardan oy isteyecekler. Demokrasiyi zaten rafa kaldırdık, seçim sonuçları ne olursa olsun, biz zaten bildiğimizi okuyacağız diyorlarsa da fark etmez. Bu kadar çok nefretle bir ülke yönetilmez. Neresinden patlar bilmiyorum ama bir yerinden patlar.


İki seneyi geçti bu mecrada yazıyorum. Siyaset yazan bir isim değilim. Zaten burası da öyle bir mecra değil. Hayattan, havadan, sudan, doğadan, Ege’den, kitaplardan, dostlardan, sofralardan, anneannelerden, dedelerden, geçmişten, gelecekten hikayeleri yazar, paylaşırım. Ama bana şu yazdıklarım haricinde tek bir satır olsun yazmayı düşündürmeyecek denli kanlı bir ülke artık burası.


Severek okuduğum bir romandan bahsetmek isterdim. İzlediğim muhteşem bir gün doğumundan… Hayatımın kesiştiği harika iki insandan, onların hikayelerinden…


Lakin bugün pazartesi. Ben yazımı teslim etmek üzere masa başına oturuyorum ama şu yazdığımdan öte tek bir satır yazamıyorum. Yok sayamam, mış gibi hiç yapamam. İşte diyorum ki bir de bu bitirecek sizi. Kendi halinde birkaç satır karalayan bizlere bile yazacak başka şey bırakmıyor olmanız. Bu kadar nefretle değil koskoca ülke, ufacık bir aile bile yönetilmez ‘sayın’ çürükler!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.