İnsanların varolma hakkını yasaklayamazsınız
Geçtiğimiz Pazar günü LGBT Dayatmasına Karşı Büyük Aile Yürüyüşü adı altında bir yürüyüş düzenlendi. Birçok açıdan hukuka ve etiğe aykırı bir örgütlenme biçimiydi. Birçok anlamda da kavramsal hatalar, düpedüz yanlışlar barındıran söylemlerle doluydu. Şöyle ki;
Öncelikle dayatma ne demek? Sözlük tanımına bakalım: “belli bir konuda kendi düşüncesi, isteği dışındaki görüşlere, isteklere hak tanımamak, kendi tutumunu uygulatmada direnmek.” Mevcut LGBTQ+ aktivizminin kendi düşüncesi/isteği/tutumu ne: var olabilmek. Varız diyor. Var olduğumuzu kabul edin. Bizi gizlenmeye zorlamayın. Kendimizi açık etmemizi engellemeye çalışmayın. Var olacağız. Yaşayacağız. Daha ne kadar temel bir hak talebi olabilir bilemiyorum. Böyle bir talebi dayatma olarak görmek, dayatmanın kelime anlamına aykırı.
Yürüyüşü düzenleyenler neden böyle bir dayatma olduğu iddiasındalar peki? Görünür oldukları için. "Artık sokakta görüyoruz, ekranda görüyoruz." diyorlar. Tek söyledikleri bu. Gerçekten tek yapılan da bu. Buna dayatma demek bir kişi LGBT olmadığı için toplumdan dışlanıyor demek. Bu cümle akla mantığa uygun geliyor mu? İnsanların zekasıyla alay etmek bu resmen.
Dayatma dedikleri şey var olmaları olduğu için bu yürüyüşü düzenleyenlerin talep ettikleri de var olmayın, görünür olmayın, gizlenin. Peki bunu oturttukları zemin ne? "Yoksa çocuklarımız özenir. Özendikleri için, bunu 'normalleştirecekleri' için onlar da eşcinsel ilişki yaşarlar, bulundukları bedeni reddetmeye başlarlar." Özenerek cinsel kimlik değişmez. Zaten bu yolla değişebilen bir şey olsaydı bunca heteronormatif düzen içinde bu kadar LGBT insan olmazdı. Kim söylüyorsa size bunu yalan söylüyor. Özenerek olmaz.
Ama evet bir ülkede bir cinsel kimlik özgürce yaşanabiliyorsa, o ülkede bu kimlikler daha görünür olur. Siz sanıyor musunuz İran’da, Afganistan’da hiç LGBT insan yok. Var elbette. Fakat görünür değiller çünkü can güvenlikleri yok. Görünür olmamak; bir ömür boyunca olmadığın bir insan gibi yaşam sürmek, hayatının yalanını söylemek, yaşamın boyunca rol yapmak demek. Talep ettikleri tam olarak bu. Gözümüze görünmesinler de bu durumda ne hissedecekleri, bu talebin onların yaşamını nasıl etkileyeceği de onların sorunu.
Bu taleplerini çocuk odaklı savunuculuk üzerinden gerekçelendirmeleri de oldukça dayanaksız. Bir kere çocukların erotik içeriğe maruz kalmaması talebi zaten apayrı. Bunu hetero ilişkiler dahilinde de konuşabiliriz. Müstehcenlik diye bir suç var ceza kanununda. Zaten kimse uluorta sevişmesin, uluorta soyunmasın. Bu başka bir konu. "Çocuklarımız LGBT insan görmesin" ise apayrı bir talep. Bülent Ersoy konser vermesin demek bu mesela. Kerimcan Durmaz’ın klibi yayınlanmasın demek. Yaşamasınlar demek açıkça. Niye peki? Çocuklarımız bu varoluştan etkilenerek kendileri de LGBT olabilir diye. Olamazlar. O öyle bir şey değil. Gerçekten ben bunun mümkün olmadığını açıklamaya utanıyorum. O kadar ayyuk bir bilgi çünkü.
İnsanlar çocukken ya da yetişkin olduklarında LGBT insanlara maruz kaldıkları için cinsel kimliklerini bu yönde açıklamıyorlar. Zaten LGBT oldukları için, bunun adını koyabilecek mecrayı elde etmiş oldukları için bu yönde beyan veriyorlar. Dolayısıyla dünya üzerindeki bütün LGBT insanları uzaya da fırlatsanız, yeniden LGBT insan doğmasına engel olamazsınız.
Bir başka başlıkta ise çocuklara cinsel kimlik atfedilmesi var. Bence zaten bu her durumda yanlış. Fakat bunun içinde küçücük çocuklara makyaj yapılması, topuklu ayakkabı giydirilmesi olduğu kadar başörtü takılması, çarşafa sokulması da var. Çocuklar çocuklar, yetişkin değiller. Dolayısıyla yetişkin muamelesine maruz kalmamalılar. Elbette trans geçiş sürecinin hangi yaşta başlayabileceği üzerinden bir tartışma yürütülebilir. Bu zaten çocuk odaklı savunuculuğun bel kemiğine oturabilecek bir alan: hangi yaşta çocuğun iradesine dayanarak karar alınabilir, hangi yaşta çocuğun fiil ehliyeti başlar. Evlenme ehliyeti için de konuşabiliriz bunu, oy hakkı için de. Fakat bütün bunların LGBT insanların var olma hakkıyla hiç bir ilgisi yok.
Mitingin konuşma metninde böyle giderse insanlığın soyunun tükeneceği gibi bir kehanet ve insanlar eşcinsel ilişkiler yaşayacakları için doğamayacak olan çocukların hakkını savunduklarına dair bir söylem var. Öncelikle doğamayacak çocuğun hakkı diye bir şey olmaz. Hak ehliyeti doğumla başlar. Kaldı ki bu durumda çocuk yapmak istemeyen hetero çiftlere karşı da yürüyüş düzenleyebiliriz ki daha açık bir hak gaspı olur. İnsanlar çocuk yapmak zorunda değil. Kimsenin böyle bir yükümlülüğü yok. Hak ve yükümlülükleri bilmem ne derneği değil Anayasa belirler.
Bu yürüyüşün var olma hakkına müdahale olduğu konusunda hiç kuşku yok. Buna itiraz ediyoruz çünkü sınır koyulmazsa çok ileri boyutlara gidebilir. Düzenlemelerin, tedbirlerin, uygulamaların kaynağı dini hükümler değil ancak laik mevzuat olabilir. Muz cumhuriyetinde değil hukuk devletinde yaşıyoruz. Devletin kaynakları ile reklamı yapılarak böyle bir miting düzenlenmiş olması tam da bu sebeple çok tehlikeli.
İnsanların var olma hakkına karşı çıkmak ifade özgürlüğü değil nefret söylemidir. Yürüyüşün talebi açıkça var olmasınlar, gözümüze görünmesinler, medyada temsil edilmesinler. Elbette yürüyüşe destek verenlerin yeknesak bir profili yok fakat hazırlanan afişler ve basın açıklaması ile anlatılan bu. Bakın bir hak talep edilmiyor, bir kesimin haklarının kısıtlanması talep ediliyor. Temel hakları kısıtlamaya yönelik bir söylem ifade özgürlüğü olamaz. Aynı mantıkla “Kadınlar başörtüsüz gezmesin, başörtüsüz olmak günahtır. Bu günah normalleşmesin. Normalleşirse bizim çocuklarımız da etkilenip başını açabilir” söylemi de üretilebilir.
Olan biteni büyük bir kaygıyla talep ediyorum. Sağduyulu ve akil insanları bu alanda bilgi kirliğinden uzaklaşarak düşünmeye davet ediyorum.
YORUMLAR