Yeni ataerkil tuzak olarak dişil enerji
“İşte çok yoğun çalışınca kadınlar stresi çok da taşıyamıyor ve dişil enerjisi düşüyor.”
“Sizin sandığınız gibi öyle her kadın kendi maaşını kendisi kazanmadığında özgürlüğünü yitirmiyor.”
“Seni çok seven biri senin için para kazanma görevini üstlenip seni de hiç kötü hissettirmeyebilir. Böylesi de mümkün.”
“Kadının sadece ev işleriyle ve çocuklarıyla uğraştığı senaryoda kendine ve hobilerine vakit ayırabildiği bir yaşam var.”
“Önemli olan kadınların istediği zaman para kazanabilecek kadar kendisini geliştirmiş olması, bu halde zaten istediğinde kendi parasını da kendisi kazanabilir. Bunda bir engel yok.”
Bu cümleleri okurken gerçekten kalbim sıkışıyor. Yüreğim daralıyor. Gencecik insanlar nasıl olur da böyle yalanlarla kendilerini kandırabilirler? Bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu böyle bir çağda nasıl olur da bunca gözü kapalı yaşanır hayat?
Bu cümleler doğru değil. Gerçek değil. birer tuzak. Ataerkinin yüzyıllardır kurduğu tuzakların bir başka görünümü. O kadar. Üstünde tek tek konuşalım isterim.
İşte çok yoğun çalışınca stresi çok da taşıyamadığı iddia edilen kadınların evde kalıp sadece ev işleri ve çocuklarla ilgilendikleri senaryoya bir bakalım. "Sen dışarıdan, ben içeriden sorumluyum" denen kocadan içerisi hakkında sorumluluk alması ne kadar beklenebilir? Bu koca bunu ne kadar yerine getirebilir? (ya da getirmeyi ne kadar ister, bu ne kadar kalıcı olabilir?) Bu durumda tek başınasın. Tek başına üstlenilen ev işleri ve çocuk bakımının ne kadar dinlendirici, ne kadar “dişil enerji” yükseltici olduğunu ev kadınlarına bir dönüp sorun isterim.
Kendi maaşını kendisi kazanmayan her insan, kadın-erkek fark etmeksizin özgürlüğünü yitirir. Bu para kocadan değil babadan geldiğinde de değişen bir şey yok. Çocukluğumuzun Nasreddin Hoca masallarında bile işlenen bir tema; parayı veren düdüğü çalar. En yakın adliyeye gidip aile mahkemelerinde duruşma seyretmeyi deneyebilirsiniz, o çok aşık kocaların kızına aldığı ayakkabıyı boşandığı eski karısı giymesin diye ne taklalar attıklarını görürsünüz o zaman. Bütün o hikayelerin de bir zamanlar “Kemalim yapmaz”larla başladığını aklınızda tutmanızı isterim.
Özgürlüğümüzün parayla ne kadar ilişkili olduğunu anlamak için kök aile kaynaklarından bağımsız bir yaşamınız olsaydı hayatın ne kadar daha başka olabileceği üzerinden görmek mümkün. Ebeveynlerimizin sevgisinden de emin olabiliriz pekala. Ama bu denge çok net. Bir evin ekonomik olarak geçim kaynağı kimdeyse, iktidar onun elindedir. Onun borusu öter. Nezaketinden karısına danışır, kararlar birlikte alınıyordur belki. Bu başka. Çok uzaklara değil, evinize bakın. Komşu evlere bakın. Kimin para kazanan olduğuna ve iktidarın görünür şekilde kimde olduğuna bakın. Kafanız estiğinde çekip gitmek için taksi parasını birinden istemeniz gerekiyorsa, ne kadar özgür olabilirsiniz?
Kadınlar hem evde hem işyerinde çalıştıkları için yıpranıyorlar. İşyerleri erkekler için tasarlandığı için yıpranıyorlar. Dışarıda bir işte çalışırken evdeki işleri adil şekilde paylaşamadıkları için yıpranıyorlar. “Dışarıda çalışmana izin vermiyorum” cümlesinin tuzaklı hali “Ben ailemize bakarım, çalışmana gerek yok”a dönüşüyor. Bu tuzağa düşmeyin. Kadınların eşinin gelirinden bağımsız bir geliri olması ihtiyari bir tercih değil, adeta bir mecburiyet.
“Nasılsa üniversite mezunuyum istediğim zaman iş bulurum” cümlesi de yine dünyanın gerçeklerinden çok uzak. Mezun olduktan sonra dışarıda hiçbir işte çalışmamış ve 6 senedir evde olan bir kadının istediği koşullarla istediği işi bulması hiç de kolay değil. Zaman her daim aleyhe işler. İstihdamdan uzak kaldığınız her gün dönmek daha da zorlaşır.
Evet çalışma şartları çok yorucu. Evet çocuklarımıza kendimiz bakmak istiyoruz. Evet çocuğumuzdan ayrı geçirdiğimiz saatler çoğaldıkça, işyerinde tatmin olmadığımız bir işi düşük maaşlarla yaptıkça devam etme gücünü kendimizde bulamıyoruz. Ama çare gerçekten işi bırakmak değil. Olmamalı.
Gelir elde edebileceğimiz kaynakları değiştirmek, buna kafa yormak elbette mümkün. Büyük ölçekte doğum sonrası esnek çalışma saatleri için mücadele yürütmek elbette gerekli. Fakat işe gitmeyip kahvesini demleyen, pilatesten çıkıp seramik kursuna giden bir hayat küçük bir zümrenin gerçeğinden ibaret. Olağan bir sonuç değil. Kaldı ki benim durduğum yerden o zümrenin kadınlarının da bağımsızlık için kendi gelirlerini elde ettikleri bir modele ihtiyaçları var.
Erkeklerin görevlerini üstlenmek suretiyle kadınların eşitlenmek isterken daha da mağdur oldukları yönünde bir kanı var. Yine maksatlı olarak ortaya sürüldüğünü düşündüğüm tutumlardan biri. Erkeklerin görevlerini üstlenmek diye bir şey olmaz çünkü zaten görevlerin cinsiyeti olmaz. Hak ve sorumluluklarda eşitlenmek istiyoruz çünkü bu ikisinin kullanımı ancak beraberken mümkün.
YORUMLAR