Aşk olsun kaptan!

Hepimiz aynı aracın içindeyiz.


Araç kullanmasını bilmiyorum. Yine de içinde bulunduğum aracın sürücüsüne güveniyorum.


Yaşamımda en uzun süre yolculuk yaptığım insan olan eşim de –çok şükür ki- iyi bir sürücü. “Zaten bilmediğim bir konuda konuşamam” diyemem. Ancak, akıl yürütebilirim. Acil durumlarda yaptığı manevralara şahit oldum. Direksiyona hâkim olduğundan ve gaza basarken dikkat etmesi gereken yerde durmayı bildiğinden, güveniyorum ona. Kendimi yolculuğun keyfine bırakıyorum onunla. Yolda öyle çok güzellik var ki. Onları tek tek seyrediyorum. Yolda olmak yaşamak gibi sürprizli…

Hepimiz aynı aracın içindeyiz.

Bu kocaman bir araç. Belki de pek çok başka aracı, içinde sürücüleri ve yolcuları ile taşıyan büyük bir araç bu. Arabalı vapur gibi mesela.

Yoldayız ve menziline varmayı bekleyen, sevdiklerinden ayrılan ya da kavuşmayı hayal eden yolcularla dolu bu vapur.

Biz bu aracın içinde gidiyoruz ve sen bu aracın başındasın sayın başbakan.

Bazıları uyarıyorlar şu an seni.

Ne olur kulak ver onlara.

Bizimle birlikte yolu bilenler de var, sana uyarıda bulunuyorlar.

“İstanbul Boğazı çetin cevizdir, dikkat et.”

İstanbul Boğazı dünyadaki en dar ve gemiler için çok riskli bir suyoludur.*

Dinle onları ne olur.

Bak kaç tane “can” taşıyorsun.

Dümen sana teslim edilmiş, bizi sağlıcakla menzilimize ulaştır diye.

Biraz hız kesmeye ne dersin? Kalbinin sesini dinlesen?

Yoksa aklına Titanik mi gelmişti “”kocaman vapur” lafını duyunca?




Eğer büyük bir hızla hareket eder ama geleceğe yalnızca kısa vadeli bakarsak, felâketler bir anda ortaya çıkmış gibi görünebilir. Titanik’in hikâyesi önemli bir ders içerir. Batmadan günler önce, kaptan telsizden buzdağlarına ilişkin uyarılar almıştı. Rotasını hafifçe değiştirmiş ama yavaşlamamıştı. Çarpışmanın olduğu akşam, iki gemi buzdağları konusunda telsiz uyarısı yapmıştı ama telsiz operatörü birikmiş kişisel mesajlar sağanağı altında olduğundan, bu mesajları yerine iletmemişti. Gece saat 23:00’de, yakınlarda bulunan ve buzdağlarıyla çevrelenmiş bir gemi tarafından arandığında “Kapa çeneni, kapa çeneni, meşgulüm!” diye cevaplamıştı. Kırk dakika sonra, gözcüler tam karşılarında büyük bir buzdağı gördüler. Ama o anda neredeyse tam hız yol alan o büyüklükte bir geminin rota değiştirmesi için artık zaman kalmamıştı. Otuz yedi saniye sonra, buzdağı ölümcül darbesini vurmuştu.**


“İstanbul Boğazı’ndan Geçmekte Olan Kocaman Vapur” diyelim hadi.

Lütfen şu güzel boğaz gezisinin keyfini çıkaralım.

Gün ağarmaya başladı bile.

Şimdi her yerde çekirgelerin şarkısı duyuluyor.

Az sonra güneş doğacak.

Birazdan kuşlar ötüşmeye başlayacaklar. Kuş “cıvıltı”ları saracak dört bir yanını şehrin. Ormanın arta kalan ağaçlarında saklanan o binlerce, milyonlarca kuş, şehrin ormanını ülkenin ormanlarına bir bir bağlayacak.


Şimdi artık her yer kuş.

Her yer cıvıltı.

Her yer Gezi.

Her yer Taksim.

Her yer İstanbul.

Her yer Ankara.

Her yer Eskişehir.

Her yer ülkemiz…Kuşların ve insanların, ormanların ülkesi.

Her yer orman o zaman.


Birazdan…

Her yer ışık!

Her yer aşk oldu bile çoktandır!


Artık sen “Ak” denize mi “Kara” denize mi yol almak istediğine karar ver.

İstanbul’da güneşin “doğuşu” kadar “batışı” da güzeldir.

Yoksa bize fark etmez, hepimiz kuş da oluruz penguen de, her yer Antarktika da olur yeryüzünün iyiliği için.


Bir bakmışsın boğazın suları donmuş da hepimiz yürüyerek geçmişiz buzun üzerinden.

Mucizenin ne zaman gerçekleşeceği belli olmaz.

Yürümeye alıştık nasılsa. Denizi bitirir, karaya çıkar, orada da yürürüz.

Yol arkadaşlarımızı çoook sevdik biz.


***

Devlet’e baba da derlerdi değil mi?

Babalar gününüz kutlu olsun bu arada.


* İstanbul Liman Başkanlığı Yerel Deniz Trafiği Rehberi

** Aktif Umut…..Okuyan Us -Flora Dizisi

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.