Daha güzel bir dünya için

Kendimizden geçmek.

Söyleyecek söz bulamadığımız yerde, içimizden yükseleni şefkatle dönüştürmek….


***




Tencere, tas çalarak evrene haykırıyoruz. Kendimizden geçtik, çocuklarımıza düşlediğimiz dünya için çalışmaya çoktan başladık, çalışıyoruz. An be an büyüyor ışık. İçimiz kararmaya yüz tutsa da bazen, en tepede parıldayan ışığı görüyoruz, gökkubbenin tepesinden bize gülümsüyor.


İnsanı çoğaltmak için vicdanı yeniden çağırıyoruz. Acımızı dönüştürüyoruz, hep severek, gözeterek…


Yürekler soğusun, ferahlasın. Kucaklaşalım daha çok, daha çok…


***


Kucağımı açtım, gövdem dik, ayaklarım yere sağlam basıyor. Hepinizi kucaklamak istiyorum. Hepinizi annenizmişim gibi sevmeye ihtiyacım var.


Acıları teselli etmeye, yaraları iyileştirmeye, yeryüzünü şifalandırmaya, insanı onurlandırmaya, tüm yaşamı onurlandırmaya niyet ediyorum.


İnsan olmanın onuru, görevi ve sorumluluğuyla taze bir nefes çekip, ne istediğimi, nasıl bir dünya istediğimi soruyorum kendime.


Kentin de kırın da keyfini yaşayabildiğimiz, birlikte olmak için neşeli bahaneler yaratıp umudu çoğaltan karşılaşmalarla, sarmaşmalarla birbirine âşık, nefes alan bir çemberiz. Tek yürek olmuşuz. İyiliklerin, güzelliklerin çoğalması için tüm uğraşlarımız, işlerimiz.


Birlikte yaşıyoruz, birbirimizle yaşıyoruz. Sohbetlerimizde, danslarımızda, şarkılarımızda, el ele tutuştuğumuz çemberlerimizde tek yürek gibi çarpıyoruz.


Aşk rüzgârlarına kapılmışız da, ayaklarımız yere sağlam basmış bu yüzden. Yazıp çizmemiz, söz söylememiz bundanmış. Elimizden geleni yapmışız, şimdi akışa bırakıyoruz hayatı. İç huzuruyla arkamıza yaslanıyoruz. Gelmekte olanın heyecanını yaşıyoruz hep birlikte. Her birimiz birer adım attığı için, adımlarımıza inanıp oluşa güvendiğimiz için yakınlaşıyor o düşlediğimiz dünya. Işığını görmeye başladık.


Böyle parlak, böyle görkemli olabileceğini hayal etmiştik de bu kadarını beklemiyorduk doğrusu.


Yaşadığımız her anı sevinçle, hayretle ve şükranla dolduruyoruz; gönülden paylaştığımız bu dünyada eğlencelerle, kutlamalarla, törenlerle yaşıyoruz. Kentinde, kırında buluşma noktalarımız var. Yeryüzü evleri, kardeş bahçeler var. Herkesin evine gider gibi gidebildiği, evi gibi gözettiği mekânlar bunlar. Vahalar, nefes alma noktaları.


Kırda ve kentte yeşeren topluluklar, çemberler, çemberlerin daha büyük çemberleri var. Mahalleler yeniden canlanıyor. Büyük ailenin varlığında, güvenle hayata akıyoruz, karışıyoruz ona…


Sevildiğimizi hissediyoruz, her anımızda ana şefkatiyle kucaklanıyormuşuz gibi. Armağanlara boğulmuşuz, her türlü “candan” dostlar bahşedilmiş, sevgili olmuşuz hayatla. Özenerek, sakınarak, çok severek hep…iyileşiyoruz…iyileştiriyoruz…kolaylaştırıyoruz. Kendimizi seviyoruz bir başkasında. Canı seviyoruz. Aynı canı. Biriz biz.


Kalpler uça uça gelip yaşam çiçeğine, aşk ağacına konuyorlar. Aşk yağmurlarıyla ıslanmadık yer kalmıyor. Dölleniyorlar çiçekler ve yine toprağa karışıyor tohumlar. Her şey çiçekleniyor, kurtlar uluyor uzaktan, kadınlar dolunayda dans ede ede tepelere tırmanıyorlar. Şifacılar büyük dualarını söylüyor.


Daha güzel bir dünya için, yaşam için barış olsun diye dualar diyoruz, barış için de “aşk olsun” diyoruz.


Yürek kabarttık bekliyoruz.

Barış olsun…

Aşk olsun…

Şifa olsun…

Bereket olsun…

Şükürler olsun…

Keyifle olsun…

Aşkla olsun…

Bütünün hayrına olsun!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.