Seni seviyorum hayat!
Haydi bakalım yazı yine kendini yazsın.
Ayşe’nin durum değerlendirmesi…
- Bir şeyi aklıma geldiği an yapma, tam olarak yapamasam bile tamamlama yönünde bir adım atma çalışmalarım devam ediyor.
- Düşüncelerimi kirleten her ne varsa onları tek tek bulup temizliyorum elimden geldiğince. Kelimelerden başladım işe, en etkilisi ve en kolayı.
- İçimde benim yapmamı bekleyen şeylerin yüreğime bir bir düşmeleri ve sonra da görünür hale geçmeleri için dua ediyorum.
- Çelişkilerimi yakalıyorum, huylarımla yüzleşiyorum. Nereden geliyorlar? Onlara temel teşkil eden geçmişteki anılarımı, atalarımdan getirdiklerimi yakalıyorum. Ve bakıyorum onlara.
Bir an, bir süre durmak ve sadece bakmak, beklentisizce. Çözülmenin, iyileşmenin nereden geleceğinin belirsiz olmasının göz alıcı güzelliğine açıyorum kendimi. En sürprizlisi bu benim için.
Yolculuğun treni beni nereye götürür, hangi hızla gider, hangi duraklarda durur, nerede inerim, tekrar trene ne zaman binerim merak etmiyorum artık. İniş de yok o zaman bu yolculukta, hep trendeyim belki de. En güzeli yola odaklanmak, yolun güzelliğinin keyfine varmak…Kompartımanlarda büyük ailemin diğer üyeleri var. Kimileriyle daha tanışmadım. Trenin içinde de yolculuk edebiliyor olmak ne güzel! Kompartımanlar birbirimizi ziyaret ettiğimiz yaşam odacıklarımız, evlerimiz.
Konuklarla paylaştığım zamanlar, “şu an”ın büyüsünü en çok hissettiklerim.
Ziyaretçiler, yolcular, hancılar.
***
Kök salmak için yer aradığımız zamanlarda yedi yıl boyunca yaklaşık 80.000 km yol katetmiştik. Çok şükür, yedi yıldır bize emanet edilmiş bu oyun alanında yaşıyorum. Bu hancı da artık yolcu olmak istiyor, artık ben de gezmek istiyorum.
Burada yaşamaya başladıktan bir süre sonra, çiçek açmaya niyet etmiştim. Önce kök saldım, sonra büyüyüp çiçeklendim. Şimdi tohumlarla dolu çiçeklenmiş başım. Onları olabildiğince uzaklara, yaşayabilecekleri en uygun ortamlara serpiştirmek istiyorum. Gezgin tohum olup yeniden canlanmak, başka toprakların da havasını soluyup onlarla büyümek istiyorum.
Ağaç oldum, çiçek oldum, orman oldum, çok şükür. Şimdi biraz da kuş olmak istiyorum. Göçmen cinsinden. Yazı başka, kışı başka diyarlarda geçirmek…Hangisi benim mekânım, nereye dönüyorum, evim neresi bilememek. Yeryüzü benim evim, her yer benim mekânım.
Trenim, yolum, yolcuyum, hancıyım, tohumum, çiçeğim, ağacım, daldaki kuşum ben. Kanatlarımı uçmak üzere açtım, uçtuğumu hayal ediyorum şimdi. Kanatlarımı temizliyorum, uçmama az kaldı.
***
Zamanda yolculuk.
Herkese iyi yolculuklar.
Kemerlerimizi bağlamaya gerek yok, bizi uçuracak bir araca da gerek yok.
Uçabiliriz!
***
Yazının başından kalkıp karpuz yiyorum. Konuklarımızı beklerken, yeni başladığım kitaba bir göz atayım diyorum. İşte kaldığım yerin bir sonraki paragrafında karşılaştığım cümleler:
“Çok güzel bir bahar günü, bir kır gezintisine çıkmayı, arkadaşlardan bir kaçı ortaya attı. Uzun uzun konuştuktan sonra, vilâyete bağlı ve güzelliğiyle ünlü ……. kasabasına gitmeye ve orada üç gün eğlenmeye karar verdik. Bu kasaba, şehir merkezine trenle bağlanıyordu. Orada bulamayacağımız ihtiyaçlarımızı temin ettikten sonra trene bindik.
……. Şehri’nin civarları pek ferahlıdır. Hele tren yolunun etrafı gerçekten gönül alıcıdır. Eşi benzeri bulunmayan tabiat manzarası, arkadaşlarıma gürültülü bir neş’e vermişken ben aksine büyük bir üzüntüye kapılmıştım. Sebat ve ebedilik olmadıktan sonra, eşi benzeri bulunmayan bu güzellik neye yarar? Bu kadar güzelliğin şahidi ve nazırı insan, hem de insanların belki binde biri iken insanda ebedilik var mı? Yerküre dediğimiz bu geçici evi derin bir üzüntüye dalmayarak seyretmek acaba mümkün mü? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Saf bir insanın pek güzel cevap verdiği bu soruya akıl ve fen cevap veremiyordu. Bir kere daha tabiata baktım. Bu sefer gözlerimin önünde eşsiz güzellikler kayboldu. Her tarafı karanlık istilâ etti. Sanki hakikat bütün dehşetiyle gözlerimde parladı. İnsanın gözlerini okşayan çimenlerdeki yeşillikler ancak ışık oyunu! Mini mini kuşların cıvıltısı havanın titremesi! Âlemleri kaplayan huzur, her şeye nüfuz eden bir dalgalanma! Sözün kısası, hepsi bir zarurete, kanunî bir emre esir! Sanki karşımda Buda Gotama şekillendi. Hazin tebessümüyle ve sararmış çehresiyle: Hiç! Hiç! Hiç!...diyordu.”*
Ah şu hayat, ah bu eşzamanlılıklar!
*Âmâk-ı Hayal-Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi… Timaş Yayınları
YORUMLAR