Geribildirim candır!
“Küstüm! Ver misketlerimi!”
Bizim ailede küsmekle ilgili gırgır geçerken söylenen bir sözdü bu. Küsmek, dargın kalmaktı ya, bizdeyse kimse dargın kalmazdı. Annemle babam bir sebepten tartışsalar, hafiften küsüşseler, iki dakka sonra babam radyoda çalan müziğin ritmine dayanamaz, annemi köfte yaparken elinden tutuverip “haydi Sultaanım” diye dansa kaldırır, bizimkiler bir anda kendilerini mutfağın ortasında dans ederken bulurlardı. Benim içime bir ferahlın yayıldığını hatırlıyorum. Kesin yüzüme de bir gülümseme gelmiştir ve sanırım ki şöyle kazınmıştır aklıma, yüreğime: “Darılsa da insan küs kalamaz, bir güzel bahaneyle barışmaya yer arar durur.”
Ne konuları, ne de kimin haklı kimin haksız olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.
Neden küser, darılır insan? Bir şey “istediği gibi” mi olmamıştır? Hayal kırıklığına mı uğramıştır? Kendini önemsiz mi hissetmiştir? Aşağılanmış mı hissetmiştir? Peki bunu söylemiş midir? Söylememişse diğer taraf kendini nasıl bilecek, küsenin niye küstüğünü, iletişimi kesmesine neyin sebep olduğunu nereden tahmin edecek? Yargısız infazmış gibi içimi titretiyor bu durum. Üstelik aradan onca zaman geçiyor, büyüyor insan, belki öğreniyor, belki dersler çıkarıyor hayattan, büyük ihtimal sorguluyor kendini çokça, daha düşünceli olmayı öğreniyor gün be gün. Belki önceden bilseydi başka türlü olurdu, neden böyle olduğunu bilseydi, ah bilseydi. Ama bilemiyor, sadece tahmin yürütüyor. Kendisiyle didişip duruyor belki yıllarca. Yazık değil mi yıllara? Birlikte gülüp eğlenmek, birlikte öğrenmek, kardeşiyle yeniden kucaklaşmak, yine birlikte büyümek varken.
Geribildirim candır! Geribildirelim canlar! Bir sistem ancak geribildirim ile varlığını sürdürebilir.
Haydi hep birlikte büyük resmi görelim. Birlikten, kardeşlikten, barıştan söz ediyoruz. Sözde mi kalsın?
“Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.” Mevlâna’nın bu sözünü de hatırladım annemle babamın dansını anlatırken. Şimdi kendimize güzel bahaneler bulmak zamanı.
Eskilerin tutturduğu bir türkü vardı: “Küstürdüm barışamam, ayrıldım kavuşamam.” Ne güzel türküdür. Söylemeye devam. Yeter ki aklımıza, gönlümüze “küsersen barışamazsın, ayrılırsan kavuşamazsın” gibi bir kalıp kazınmamış olsun. Şaka değil, oluyor böyle şeyler. Kendimizde benzer içerikte ne kalıplar bulup tek tek kırıyoruz. Eşim Selahattin’in soyadı boşuna “Kalıpçı” olmamış demek, büyük dedesi fes kalıpçısıymış, adamcağızın büyük torunu ve gelinine de kalıpları kırmak düşmüş. Dedemiz nur içinde yatsın. Mutlu oluyordur bizi izledikçe.
Pek de güzel barışılır, kırgınlıklar sona erer, yine şarkılar söyleriz birlikte. Sarhoş olur balonlarla gezeriz el ele. Ateşler yakar, danslar ederiz. Birbirimizin hayatında ne kadar önemli olduğumuzu söyleriz, kucaklaşırız. Birbirimizin varlığına, zor zamanları aşarken yanımızda olduğuna şükrederiz. Özlemişiz, sarılırız ve o kokuyu yeniden duyarız. Bizi daha önce bir araya getirmiş olanın adına her ne deniyorsa, o şahit olmuştur ki, seviyoruzdur birbirimizi ilk tanıdığımız andan beri, bir bildiği vardır evrenin, birlikte ne çok şey yapacağızdır, yoksa niye hayat bizi o inanılmaz anda bir araya getirsin, birbirimizi fark ettirip tanıştırsın?
Kalıpları kırmayalım da şiddet içermesin bari. Biz en iyisi iptal edelim, olmadı hayali bir silgi alıp sileriz. Küçükken oynarken söylediğimiz sözlerin, büyükken söylediğimiz türkülerin kalıplarını da unutma zamanı şimdi.
Başucu kitaplarımdan biri olan “Bereketin Tao’su”nda, o güzel anlatımıyla küskünlük için şöyle diyor*:
“Küskünlük: Büyük Ch’i Hırsızı
Küskünlük suçluluk duygusuna yol açar ve Tao’nun doğal bereketinden bizi ayırır. Diğerlerine ve yaşamlarımızdaki koşullara kırgın olduğumuzda, suçluluk duymamız kaçınılmazdır. Karşılık olarak suçluluk, kendimizi değersiz ve hak etmemiş hissetmemize neden olur. Gücümüzü azaltır ve kısmetimizi çalar. İsa “Bize yanlış yapanları bağışladığımız gibi sen de bizim yanlışlarımızı bağışla,” derken bir dilek veya umuttan söz etmiyordu, metafizik bir gerçeği anlatıyordu. Başkaları için yaptığımız yargıları kendimize karşı kullanırız. Sevgi ve bağışlamayı sakınmak, enerjinin dolaşımını engeller. Engellenen bu enerji acı olarak deneyimlenir.”
Yazık değil mi ahhhh!
Barışanlar kulübüne hoş geldik! Müzik başlamış bile….
Biz en iyisi yine dans edelim.
*Bereketin Tao’su-Laurence G.Boldt….Dharma Yayınları
YORUMLAR