Büyülü sarmal…
Bugün Çıralı maceramızla ilgili bir bölüm daha okuyacaktınız aslında, hayat ne kadar değişken…
Deftere yazdığım yazıyı bilgisayara geçirirken, kapıda durup yıldızlara bakanların konuştuklarına takılıp dikkatimin dağıldığını fark ettim. Selahattin’e anlattım halimi usulca, bana her zamanki gibi “İstersen dikkatini yazına verebilirsin, yanından tren geçse duymayabilirsin” dedi. “Haydin hayırlısı bakalım” dedim içimden.
Yazıma döndüm ve kaptırıp yazmaya devam ettim. Herkes sakinleşince bir anda kendimi şunları fark ederken buldum: Selahattin o arada uzanmış; nefes alışını duyuyorum... Sağ taraftan kuzinenin üzerindeki çaydanlığın sesi... Hafiften türkü çığırır gibi... Diğer taraftan da yanan odunların sesi geliyor. Ellerimi başımda kavuşturmuş, yazdıklarımı okurken birden Çıralı’daki o günlere dönüyor ve o zamanki ruh hallerini hatırlıyorum da neler neler yaşanmış, bu ana gelmekten ve şükretmekten başka bir şey gelmiyor elimden o anda.
Derin bir nefes alıp bir ara veriyorum yolculuğuma,
ve bir süre gözlerimi kapatıyorum,
ve sessizlik……
Her şey büyük bir sarmal halinde dönüyor….
Başka bir hayat dönüyor, ince ayar yaparsak dikey uçuşa geçebileceğimiz, akan hayatla, yaşamla, her ne demek istersek onla akabileceğimiz bir frekans mümkün. Her şeyle, herkesle aşk yaşamak, yeryüzüne âşık olmak mümkün… Yerin yüzleriyiz biz. Binbir yüzlü, ışıklı, gökkuşağı renkli kristal kürenin her biriyiz hepimiz.
Kutsal geometrinin ta kendisiyiz.
*****
Yaşadığım uyanışın keyfini çıkarıyorum. Saat kaç, bu günkü yazım nasıl devam edecek hiç bilmiyorum. Bu fikir aklıma gelir gelmez de kalkıp masa başına dönüyorum. Yazıyorum yine... Sonra bir bakıyorum ki etraftaki sohbetten kopmuşum, Selahattin’in dediği gibi gerçekleşmiş olay, konuşulanları duymamışım, yazdığıma ve yaşadığıma odaklanınca. Oluyormuş işte!
Trinnnnk!
Hemen yeni bir pencerede yeni bir sayfa açıyorum, üzerine “boş sayfa” diye not düşüyorum ve yeni bir yazıya başlıyorum.
*****
Fark ediş günüm olsun bugün benim, kendimdeki kontrol delisini tüm gerçekliğiyle gördüm. Bereketin akışına engel olan hangi tutumum varsa onu görmeye niyet etmiştim bu yeniay için, tam da bunu anladım bugün… Eğer kontrol edeceksem bir şeyi; o şey kendim olurum, kendimi gözden geçirir de kendime hassas ayarlar yaparım. Dalgalanmalar azaldıkça, tam eksenimden geçen altın renkli büyülü sarmal ipe yaklaştıkça zaman içinde yolculuk yapmak mümkünmüş meğer… Zamanı genişletmek mümkünmüş… Kendi çelişkilerimizi yakaladıkça, ahkâm kesmelerimizi gördükçe açılıyormuş kapılar. Gerçekliğin çok katlı, çok boyutlu, katman katman güzelliği çiçek gibi açıldıkça, şifa gitgide artan farkındalık ile anda gerçekleşen, insanın kendini iyileştirebildiği bir süreç olabiliyormuş.
Neye niyet neye kısmet, size de bu yazıyı okumak kısmetmiş... Taze taze, geçmişten değil şu andan, ormandan naklen yayın...
Neyin, nereden geleceği belli olmuyor, kendimizi kasmazsak ve akışa tam anlamıyla güvenirsek kontrol etmeye ne gerekmiş...
Açıl susam açıl, çıksın içimdeki kontrol delisi, kontrol çılgını, kontrol cadısı…
Akış bu işte, akışla gelen hoş gelmiş.
Ohhhhhh!
Çok şükür!
YORUMLAR