Birleşmiş Kalpler...
Arkadaşlarımız, konuklarımız ve gönüllülerimizle şenleniyor sık sık evimiz, bahçemiz. Dostlukların birleşme yeri haline geldik iyice. Bazılarıyla tanışıklığımız yıllar öncesinden, bazıları ile de yeni tanışıyoruz. Sohbet edip hasret giderdikten, yemeğimizi yiyip, çayımızı kahvemizi içtikten sonra sıra eğlenceye geliyor. En büyük eğlencemiz müzik yapmak. Kaynaşmanın, enerjilerimizi uyumlandırmanın en güzel yolu.
Yavaş yavaş herkes bir müzik aleti seçiyor kendine. Hepimiz müzik aletlerimize ısınıyoruz bir süre, ses çıkarıyoruz. Henüz ortada sesler var, müzik yok. Zamanın başlangıcında gibiyiz. Kaotik bir durum.
Derken birimiz bir ritim yakalıyor, sonra davul ona eşlik etmeye başlıyor, yavaş yavaş eklemleniyor her bir alet. Her birinin katılımı tek tek fark ediliyor. Bendir ekleniyor, ziller duyuluyor sonra çıs çıs çıs, marakasın çıkı çıkıları, kastanyetin çık çıkıraklarına karışıyor. Birimiz gonga dokunuyor çoooiiiinggg diye, diğerimiz ses çıkarıyor, bir ezgi yükseliyor ondan. Sonra bir diğerimiz dans etmeye başlıyor, eğilip bükülüyor gövdesi, bedenine kıpırdaması için izin veriyor. Neresini oynatacağını düşünmüyor.
Ritmin büyüsüne kapılıyoruz hep birlikte.
O anda yaşanan neşe ve coşku, kalplerimizi açtıkça açıyor. Genişleyen kalpler, evrenin içinden çıkmak isteyen müziğe kulak kabartıyorlar. Can kulağıyla dinlemek bu olsa gerek. Gözleri açmaya gerek kalmıyor. Kozmosun içinden müzik yükseliyor, müzik evrene yayılıyor.
Müzik birleştiriyor.
Yemekten sonra kuzinenin başında toplanan kalabalık, içilen ıhlamurlu kış çayının ardından ayrı ayrı köşelere çekiliyor. Kimi çekyata kıvrılmış kitap okuyor, kimileri masa başına toplaşmış, gizli kelime oyunu oynuyor. Kahkahalar yükselmeye başlıyor bir süre sonra. Anlatılmaya çalışılan kelimeyi bulana kadar, anlatıcı ayrı heyecanlanıyor, kelimeyi arayanlar ayrı. Her bir anlatımın kendi güzelliği, özelliği var. Anlatım biçimleri, mimikler, ses tonları öyle çeşitli ki. Yaratıcı süreç iş başında. Rekabet yok bu oyunlarda, kaybeden yok, herkes mutlu, herkes kazanıyor.
Oyun birleştiriyor.
Eğleniyoruz. Hayatı öğreniyoruz her an yeniden.
***
Yeni çağın, yeni öykünün kavramları da değişiyor. Eğlence artık televizyona sığmıyor, gazetenin içinden fırlayıp çıkıyor, radyoyu da delip geçiyor. Eğlenmek için para vermeden yapabileceğimiz ne çok şey var. Eğlenirken yorulmuyoruz. Dinleniyoruz. Eğlence ağrıları dindiriyor, yorgunlukları alıyor, kırılmışlıkları tamir ediyor, korkuları yatıştırıyor. Eğlence şifalandırıyor. Biz bir arada olmanın keyfini çıkardıkça, önceden olumsuz gibi görünen her şey dönüşmeye başlıyor. Güçleniyoruz. Hayallerimizin peşinden gitmek için daha çok enerjimiz oluyor. Doğada şarj oluyoruz adeta.
Oyunun sonunda birisi soruyor: “Peki şimdi kim kazandı ?” Cevap herkesten aynı anda geliyor: “Dostluk kazandı!”
Sonra Mikado çöpleri çıkıyor bir köşeden, biri akıllı telefonundan bu oyunun kurallarını öğreniveriyor bir çırpıda, oynadıkça hata kavramı kayboluyor, “kim kimin işini kolaylaştırdı” oyununa geçiliyor sanki bir anda. “Zihni boşaltıyor böyle oyunlar” diyor biri… Yoyo ile oynamaya başlıyor bir diğerimiz…
Ihlamur, adaçayı, nane…
Mikado, yoyo, gizli kelimeler…
***
Aksak ritimler, valsler, monoton sesler,ezgiler, çığlıklar, oyunlar, el çırpmalar. Gitsin yükler, ağırlıklar, gelsin yerine rahatlama.
Rahatlama, herkesi rahat bırakmakla mı başlıyor yoksa kendimizi rahat bırakmakla mı?
Yeni sorular yeni yanıtları arıyor.
Hep birlikte buluyoruz. Birbirimizin bulmasına yardım ediyoruz. Kahkahaları paylaşıyoruz.
Oyunun da müziğin de büyüsü eğlencesinde. Oyun oynarken de, müzikle sarmalandığımızda da herkesin yüzüne bir gülümseme yayılıyor.
Eğlence rahat olduğumuzda çıkıyor ortaya. Özgür alanlarda. Yaratıcılığın çıkmasına ortam sağlanan alanlar, mekânlarda.
Hani hancılar var ya, bir de yolcular, işte öyle, evlere gider gibi gidilen hanlar var artık…
Sevgi istasyonlarımız oluyor ne güzel… Yaşamı paylaştığımız yuvalar…
Tatilin anlamı değişiyor. Yeryüzündeki evlerimizi ziyaret ediyoruz.
Birilerini uğurluyoruz bu gece, su döküyoruz artlarından, “su gibi gidip gelsinler” diye. Şehirden bir otobüs kalkıyor, bir başka yolcu bizim hana doğru yola çıkıyor.
Yollar açık yola çıkan yolcuya. Evlere gidiliyor, evlerde yaşanıyor, aile sarmaş dolaş oluyor, dostluklar kucaklaşıyor… Özgürce var olunabilen nefes alma noktaları, mutlu beslenilen yerler… Mola yerleri… Yorgunluğu gidermek için duraklama demekmiş mola.
Evren dönüyor, biz dönüyoruz, gidiyoruz, dönüyoruz. Giden??? Dönen???… Ne gitmek var, ne dönmek, hep buradayız. Hep bir aradayız.
Dışarıda yağmur.
Ve kuzine yanıyor.
Çok şükür.
Kaostan kozmosa dönüşüyor her şey…
Kutlu olsun.
YORUMLAR