Huzur şimdide!
Bir şarkı vardı yine yıllar öncesinden:
“Hayat boş, hayat boş,
Vakit varken eğlen coş” diyordu. Herşey boşsa, şu hayatta yapıp ettiklerimizin pek bir önemi yokmuş gibi, elimizi kaldırıp bir şeyler yapmaya değmezmis gibi.
Bazıları “ölümlü dünya”dan söz ederken lafı “hayat boş”a getirir ya, sonra da başka biri çıkar “ hayatı dolu dolu yasamalı insan” der, buyurun buradan yakın!
Hayat boş mu gerçekten?
Bence hiç değil!
Dolu dolu yasamalı mıyız peki?
İşte ona kocaman bir evet!
Doğarken boş bir görünmez torba tutuşturuluyordur belki de elimize, yaşadıkça içine iyilikleri, güzellikleri dolduruyoruzdur. Ve gün gelip de bedenimiz o beyaz bez parçasina sarılı bir sekilde toprağa yan yatırılıp, yağmurlu bir günde üzerimize kürek kürek toprak atılırken, o bedeni henüz terketmiş ruhumuz orada olanları yine görünmez bir şekilde seyrederken, o doldurduğumuz torbanın içindekiler kanat olup taşıyorlardır bizi belki de, o çok istediğimiz cennete.
Bedenimiz hala izin verirken yeryüzünde gezmeye, başka coğrafyaların insanlarıyla kucaklaşıp başka çiçekleri koklamaya kendimizden baska ne engel var?
Hiç bir şey icimizde kalmasın şu hayatta. Doğarken aldığımız nefesi, bu hayata gözlerimizi kaparken nasıl geri veriyorsak, her şey gibi sözcükler de, eylemler de, yapmayı sevdiğimiz ve yetenekleriyle doğduğumuz şeyler de hayata armağan olarak geri verilmeyi bekliyor olmasın.
Şehirde bunalmış canlar! Kırlarda yaşamanın hayalini kuranlar! Ayaklarını uzatıp manzaranın keyfini çıkarmak, kucağında kedisiyle akşamüstü ışığında kitap okuyup çayını yudumlamak herkesin doğuştan hakkı.
Dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek için neler yapabiliriz?
Yapacak ne kadar çok güzel şey var, görecek ne çok yer var, Bir tane hayatımız var oysa. Hayat odalara sığar mı, kutuların, ekranların içine girer mi? Dünyanın en fantastik filmini de seyretsek, gerçeğin güzelliğinin yerini tutar mı? Bunca ses, bunca görüntünün içinde iç sesimizi nasıl duyabiliriz ki? Kendimizle başbaşa kalmaktan bu kadar korkarken yaşamın bizden ne istediğini nasıl bilebiliriz?
Yorulmuş ruhlara ilaç olacak, dünyayı daha güzel bir yer yapacak bir yaşamı seçmek, bir anlık bir karar. Pek çok farklı yaşam seçeneği olacaktır kuşkusuz. Hangisini seçersek seçelim, yeter ki gün içinde bedenimizi bir parça yormuş olalım. Odununu kendi toplayan iki kere ısınırmış derler. Ormana gidip topladığımız kuru dalları akşam sobada yakarken aldığımız keyif, yorgunluğumuzu unutturacak nasılsa. Günün sonunda kendimizi yatağa atıp başımızı yastığa koyduğumuzda, bedenimizi tamamen bıraktığımızda yaşayacağımız huzura ise paha biçilemez. Bedenimiz yorgun, tüm hormonlarımız dengeli, mutluyuz.
İyi uykular.
Allah rahatlık versin.
Umarım rüyamızda başka bir hayatın mümkün olduğunu görür ve yarın başka türlü bir kararlılıkla kalkarız yatağımızdan. Odaların içinde yapayalnız yaşlanan, bankadaki parasına, malda mülkte onca varsıllığına rağmen, vitrinde durup duran porselenlerine kıyamayıp melamin tabaklarda yemek yiyen onca insanı uyandırasım var benim. Kaybetmekten korktukları ne çok şey var yazık!
Paraya güzel elbiseler giydirelim diyor ya o çok sevdiğim Kutsal Ekonomi kitabında zamane kahinimiz Charles Eisenstein, eğer bir birikimimiz varsa topluluğumuza yatırım yapalım ve mümkünse bir karşılık beklemeyelim diyor. Bir şeylere sahip olmak artık daha fazla mutluluk getirmeyecek çevremizdeki büyüklerimize belli ki, ancak güzel işlere vesile olmak mutlu edecek. Sponsorluk kurumu artık işlevini tamamlıyor. Belki de bunun sebebi, karşılık beklenerek yapılan bir şeyin armağan olarak görülememesidir.
Oysa verilen kat kat geri geliyor, bereketin yolu vermekten geçiyor. Geçmişte tanrı misafirini yedirip içirince dolaptaki yemeği yerine konmuş bulan insanların öykülerini dinleyerek büyüdük biz.
Hayallerimizin gerçekleştiğini gördükten sonra son nefesimizi vermek nasip olsun hepimize. Biz yapamasak da birilerinin o hayalleri gerçekleştirdiğini görmek, bilmek kısmet olsun.
Topluluğumuzdaki canlar kadar zenginiz, yüreğimizin canlı tuttuğu hayaller kadar.
Yoksunluk ve kıtlık bilinciyle toprağa giden bedenlere üzülmek yerine ruhlarını huzura kavuşturmak için neler yapabiliriz?
Huzur mezarda değil, bu hayatta. Cennet başka bir yerde değil, bu dünyada.
Bugün yeryüzü için ne yapıyoruz arkadaşlar?
YORUMLAR