Bonustepe’de…

Güzel bir yaz akşamüstü. Sevil ve Tuba ile güle eğlene patlıcan yemeğini ateşe koyuyoruz. Makarnanın sosunu da hazırlıyoruz. Geriye makarnayı haşlayıp cacığı yapmak kalıyor akşam yemeği için.


Mayayı iki gün önce hazırlamıştım ama yoğunluktan bir türlü ekmek yoğuramamıştım. İki gündür dolapta bekleyen mayayı birkaç kaşık unla canlanmaya bırakmıştım öğleden sonra, hazır olmuş, unları eleyip hamuru yoğuruyorum, sarıp sarmalayıp kabarmaya bırakıyorum. Bakalım bu geceki ekmeğin adı ne olacak?



Kendimi banyoya atıyorum, sıcak günün ardından üzerime yapışanlar da gitsin hele bir. Ferahlıyorum, bir elimde kilim, bir elimde defter- kalem Bonustepe’ye doğru yola koyuluyorum. Ormanın içinde iki dakikalık bir yürüyüşle büyülü tepeme varıyorum. Araziyi aldıktan sonra burasının varlığını keşfetmek “bize bonus” olduğu için bu adı koyduk, herkes çok sevdi.


Güneş tepenin ardından kaybolmuş, Tahtalı Dağı’nın tepesi ışıklı sadece. Kendime oturmak için uçuruma yakın büyük bir kayayı seçiyorum bu kez. Kayanın üzerine tünüyorum. Yazı yazmaya niyetliyim. Defteri dizime yaslıyorum ama yazamıyorum, rahat değilim. Sağa sola bakıyorum. Uçurumun kenarındaki her zaman oturduğum kaya dikkatimi çekiyor ama vazgeçiyorum. Tepenin, yukarısındaki düzlükle bakışmıştık gelirken, oraya gitmeye karar veriyorum.


Kilimimi seriyorum. Yere oturup etrafı seyrediyorum bir süre, ormanda günün son cırcırları ötüyor. En iyisi şöyle bir uzanayım. Yazma çabasından da vazgeçip, üzeri ulu çam ağacının dallarıyla bezeli yere bırakıyorum kendimi, derin nefesler alıp dalları seyre dalıyorum. Ağacımdaki cırcırın sesi pek gür çıkıyor. “Ne söylüyorsun bana acaba sevgili cırcır” diye soruyorum. “Dinle” diyor. Dinliyorum. Bir süre sonra susuyor, uzaktaki cırcırlarsa ötmeye devam ediyorlar. Derken benimki yine başlıyor, bitmemiş söyleyecekleri!


Sivrisinekler ziyaretime geliyor, elimle yavaşça savuşturuyorum. Geçen yıl onlarla anlaşma yapmıştım kendimce, ben onları öldürmeyecektim, onlar da beni ısırmayacaklardı. Anlaşmama uyuyorum, onlarsa ara sıra tadıma bakmaya devam ediyorlar. Sözüm söz, öldürmeyeceğim. Birazcık kaşınsam bir şey olmaz.


Ağacın dallarına büyüleniyorum. Gözlerimi şaşı-bak-şaşır oyunundaki gibi kocaman açıp dalların arasında kayboluyorum. Ne inanılmaz bir görüntü bu! Dallar bütünleşip bir doku haline geliyor. Sanki bir sürü elin parmakları birbirine değiyor.



Gözlerimi kapatıyorum, öylece yatıyorum bir süre, cırcırlar susuyor, ormana sessizlik çöküyor, etrafımdaki otların arasında gezen arkadaşların hışırtısını duyuyorum, sonra da ağacın bir dalından hafif bir tıkırtı geliyor. Gözlerimi açıp sesin geldiği yere bakıyorum, ağaçkakan mı var orada acaba? Bir şey görünmüyor. Yazma isteğiyle doğruluyorum, defter ve kaleme hamle yapıyorum ki vadinin derinlerinden yüksek tonda bir kuş ötüşü duyuluyor. O kim acaba?


Başlıyorum yazmaya.


İşleri emanet edecek canların olması, iç huzuruyla bırakıp gidebilmek ne büyük nimet. Arkadaşlarım bana bugün yazmam için zaman yarattılar, beni ormana yolladılar. Yapacak bir iş kaygısı olmaksızın özgürce zaman geçirmek ne güzel. Çok şükür.


Yazıyorum, yazıyorum, bir de etrafıma bakıyorum ki hava kararmaya başlamış, fener de almamışım ki yanıma. Eve dönme zamanım gelmiş! Allahtan yolu biliyorum ve gece görüşüm var. Uzakta görünen köy evlerinin ışıkları yanmaya başlamış bile ama yazmaktan alamıyorum ki kendimi. Acele etmeden devam ediyorum not almaya. Yeni ay görünür olmuştur şimdi diye birden heyecanlanıyorum. İşte bu beni ayağa kaldırır! Ben en iyisi ufaktan eve doğru yollanayım da yeni ayla selamlaşalım bari.


Ormana teşekkür ediyorum. Namaste! Yanından geçerken bilge ağacıma sarılıp bir öpücük konduruyorum.


Orman bitip eve yaklaşırken yemek kokuları burnuma çalınıyor. Mutfaktan tıkırtılar geliyor. Özgül cacığı yapmış bile, Sevil dereotlarını doğruyor. İşler elbirliğiyle tıkır tıkır yürüyor.


Cırcır bana “bırak kendini ve şarkıyı sonuna kadar dinle” demek istemiş meğer. Bu geceki ekmeğin adı geliyor sonra kalbime. Yol ekmeği, yolculuk ekmeği olsun ekmeğin adı. Öyle bir kabarmış ki tepsiye sığmayıp taşmış bizim hamur, haydi bakalım hayırlısı.


Kısa bir akşamüstü yolculuğunda bana sonuna kadar eşlik ettiğiniz için size de teşekkür ederim.


Tüm yola düşenlere uğurlar olsun.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Yaşamın çağrîsına uymuş kendi yasam alanında onun olmuşsun ne mutlu alabildiğin bu hazza adeta flòrt etmişsin ve o dinginliğin içindeki sesleri bile anlayabilmişsin yani bugünde doğanın bir parçası olduğunu hatırlamışsın
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.