Günler güzelliklere gebe…
Ay büyüdü, ay küçüldü, yeniay çıkmış, dolunay zamanı gelmiş çatmış, hep aya bakıyoruz. Ay buradaki hayatın önemli bir parçası. Ufacık hilal hali bahçeden görünür görünmez yolumuzu ışıtmaya başlıyor. Çoğalıyor, çoğalıyor ışık, ve sonra azalıyor, azalıyor… Ama yok olmuyor. Aysız gecelerde bile yıldız ışığıyla görebiliyor insan. Böyle böyle aylar geçiyor. O geçen ayların içinde neler neler yaşanıyor.
Aaayyy, ayyyyyyh, ayyyyyy!
Doğada yaşamak uzaktan bakınca nasıl görünüyordur tam olarak kestiremiyorum, yine de “kolay” diyenlere “hiç de o kadar kolay değil”, zor” diyenlere de “hiç de o kadar zor değil” diyesim var.
Kolay değil çünkü hava şartları kolay değil mesela, herkes dayanamayabiliyor. Zor değil çünkü yaşamak için aslında ne kadar az şeye ihtiyacımız var.
Kolay, zor, eee peki başka sıfatlar yok mu doğada yaşamakla ilgili?
Olmaz mı!
Keyifli, özgür, yalın, sosyal, müzikli, danslı, kutlamalı, şenlikli bir hayat bu. Uzaktan görünen nasıl olursa olsun, böyle bir yaşamı deneyimlemek, hele ki bir mekânı dört mevsim yaşayıp, her halini sevmek ancak o yaşamın içine dalmakla mümkün.
Meşakkatli bir varoluş bu, evet. Her an yapılması gereken bir iş ortaya çıkabilir, Ağustos ortası su kaynakta azalıp bir anda kesiliverebilir, 800 metre uzaklıktaki kaynağa cengelin içinden geçerek ulaşman, tıkanmış boruları açmak için saatler harcaman gerekebilir bir anda. Her duruma hazırlıklı olmakta fayda var hep. Yaşamak korku ile değil, anın tadını çıkararak yaşamak değil mi zaten?
Kuzinenin boruları tıkanabilir, lavabo tıkanabilir, ay tıkanabilecek ne çok şey varmış ay!
Depoda su bitebilir mesela, vanaları ayarlayıp suyun depoya yönlendirilmesi ve dolunca aynı işlemin tersinden yapılıp suyun depodan kesilip ormana verilmesi gerekir. Ne kadar kalabalık olursak bu işlemi gün içinde birden fazla kere yapmamız o kadar olası.
Bir o kadar da kolay, evet. Bazen yapılmayı bekleyen acil bir iş için yardıma melekler geliverir, iş bir çırpıda biter kalabalıkla. Ne kadar kalabalık olursa o kadar çabuk.
Bilinmezlikleri ile heyecanlı bir hayat bu. Mucizeler zorluklardan çıkagelir, zorlu anlardan sonra kolaylıklar armağan edilir. Akşam sulaması geç saatlere kadar uzayabilir ama ne gam! Elde fenerle bahçenin gece hayatını incelersin ağaçtan ağaca gidip geldikçe.
Nereden ne çıkacağı bilinmez. Sürprizlerin nereden geleceği de. Sen kendini hayata teslim et, o ne yapacağını biliyor, doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla tanıştırıyor seni. Yanlış ne ki diye merak ediyorsun, yok öyle yanlış manlış, her şey değişip her şey dönüşüyor ki. Bakalım yakında nelere dönüşeceğiz?
***
İşleri güçleri bitirip, bahçenin ormanla kıyı olduğu gölgelik alanda akşamüstü çayımızı içmek üzere hazırlanıyoruz, çay bardaklarını küçük tepside taşırken düşünüyorum:
“İşte gün içindeki tüm yorgunluklar, gülibrişimin gölgesindeki şezlonglarda içilen çayla bitiveriyor, şu anı yaşamak içinmiş tüm o zor anlar, zamanlar.” Gökyüzüne bakıyorum, havanın kararmasıyla renklerini kaybetmeye başlayan çamla gülibrişimin dalları birbirine karışıyor. Nefis bir desen bu!
Eşzamanlılıklar top koşturuyor ortalıkta, tanışmalar, karşılaşmalar, “tesadüf!!!”ler cirit atıyor, mucizeler gırla gidiyor…Ve bir de sessizlik var. O sessizlik ki yürekleri buluşturuyor, frekanslarını uyumluyor, eş titreşiyor ruhlar ve sessiz iletişim başlıyor, aynı anda aynı şeyi anladığımızı fark ediyoruz, kafamdan sorduğum soruya Selahattin cevap veriyor ya da Sevil “menemenin yanında zeytin yesek” diye içimden geçirdiğimi duymuş sanki de masaya elinde zeytin çanağı ile geliyor, artık şaşırmıyoruz. İçimiz boşalıyor adeta, boşlukta ve ağırlıksız hissediyorum, yeniden hayatla dolmaya hazır bir haldeyim.
Hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun yaşadıklarımız arkadaşlar.
Bir arada yaşadıkça daha neler göreceğiz bakalım!
Işınlanmaya az kaldı diye konuşup şakalaşırız ya ara sıra.
Bana öyle geliyor ki çok az kaldı artık.
Bir bakmışız olmuş. Her şey mümkün şu hayatta!
Gökteki ayın yarısını geçmişiz bile!
Bir ayda ne çok şey yaşıyor insan!
Ayyayyayy!
Günler hep güzelliklere gebe...
YORUMLAR