Kendimi sevmek…

Aylardır elimden geleni yaptım; ameliyat geçiren eşime, susuzluk yaşayan bahçeme baktım. Kendimi unuttum. Sanırım biraz yoruldum.


Şartlar bir hayli zorluyor, bazen nefessiz kaldığımı hissediyorum, yine de şükredecek ne çok şeyim var. Kaybettiklerime üzülüyorum tabii ki, cevizle badem bahçeye veda etmiş gibi görünüyor ama leylak yaşıyor diye de seviniyorum, sevdiğim bir canıma adamıştım leylağı. Selahattin sağlığına kavuştu, her şeye rağmen hayat devam ediyor. Şükrediyorum haliyle…

Kalbimle aklım biraz didişiyor bu aralar…

.

.

.

“Hiç yorulmaz mısın bu hareketli hayattan” diye soranlar olur sık sık. Eskiden yorulmuyordum, şimdi artık yorulduğumu fark ediyorum. Yakın zamana kadar eylem halinde olmak beni şarjederdi, şimdi bedenim durmamı ve dinlenmemi haykırıyor.


Hormonlarımın bu hızlı değişimine ayak uydurmak ve bu süreci dönüştürmek üzere ben de biraz geri durucam Merkür gibi. Uzun zaman önce “kendine zaman ayır, kendine zaman ayır”, “kıtlık bilinci ile vedalaş artık” diye fısıldayan ses artık bağırıyor.


Çığlıklar duyuyorum artık …Kulak tıkanacak gibi değil…


Yapmam gerekenleri yapmamın etrafında dolanıp durduğumu görüyorum. Almadığım sorumluluklarım, erteleyip durduklarım, bahanelerim, yetersizlik hislerim, flora’nın bitmiş halini hayallerimden çıkarıp yazılı hale dökmekten, flora’yı güncellemekten alıkoydu beni bugüne kadar. İzin verdim onlara. Peki ya hayaller ne zaman gerçekleşecek?


İçimdeki “bilgiç Ayşe” her şeyi bilemiyor işte. “Bilge ben”in doğması için “bilgiç Ayşe’yi öldürmem mi gerek? Sanmıyorum. Kenarda dursun, kendini bilsin yeter.


Kendini sevmek, önemsemek, kendine değer vermek, zaman ayırmak…birbirinin içinde eriyen kavramlar…biri olur da diğerleri olmazsa olmuyor. Bu dörtlü sarmalın ortasında duruyorum. Dördü birden çekiştiriyor. Hepsinin hakkını vermeli. Bir soğan katmanı daha soyulmaya hazırlanıyor. Gözyaşı kaçınılmaz mı? Bence değil…Kelebek kozasına ağlar mı?


Çelişkilerimle ben! İşte budur durumum…En iyisi hepsiyle barışayım, kendimi affedeyim.


...


İçimde mucizelere inanan çok güçlü bir taraf var, sadece bir inanç değil benimkisi, çok kez mucize yaşadım, korunup kollanmışlık hislerine gark oldum her seferinde. Vazgeçmek ile devam etmenin sınırlarındayım, çok tutundum, artık flora hayalini teslim ediyorum evrene. Bırakıyorum…Biraz ben, biraz kendim be güzelim, benim de canım, ruhum, bedenim!


Yok öyle kuru kuru sevmek!

Zaman ayırıp, bakıp gözetip, mis kokulu güzelliklerle besliyor muyum kendimi? Kendimi nelerle besliyorum?

Asıl şimdi Ayşe caanım, asıl şimdi…

Tam da şimdi senden bir sıçrama bekliyorum Ayşe! Kendini bu kadar unutmuşken…

İşte o zaman sevmek… şefkatle…


Kendimi sevmeye takıldım, kendi sesimi buldum sonunda, şarkılar söylüyorum yeniden, bestecikler çıkıyor arada, bendir çalmayı öğrenmeye de başladım, gerisi gelsin hayırlısıyla…O zaman kendimi daha güzel şeylere layık görmeye başlayacağım gibi… Kiminde hızlıdır bu süreç de, kiminde yavaş yavaş, demlene demlene…



Bunları yazıyorum, sonra sürpriz bir şekilde Can geliyor ziyaretimize ve yemek sonrası gitarıyla mantralar çalıp söylüyor …Tüm bu yazdıklarımın üzerine nasıl geldi dersiniz? Battaniyeme sarındım, yüzüme bir gülümseme yerleşti, kalbime bir huzur.

Her halimi seviyorum!

Ohhh çok şükür!

Yarın müzik ve dinlenme günü!






YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.