Ali babanın bir çiftliği var!

Şehr-i İstanbul’da bir ayı devirdikten sonra, babamla birlikte evime döndüm. Bu kez çok mu çok özledim evimi. Burası yalnızca evim değil, ormanım, ağacım, taşım, nefesim, yuvam…Yalnızca benim değil, hepimizin evi, ağacı, taşı, nefesi, yuvası… Burası bir Ortak Yaşam Alanı…


Kardeşimle birlikte babamın eşyalarını ayıkladık, işe yaramayacakları ve fazla olanları belediyelere, mahallenin ihtiyaç sahiplerine dağıtıp kalanları da kargoyla yolladıktan sonra doğalgaz, su ve elektrik aboneliklerini iptal ettik; dönüşte yapacağımız birkaç banka, nüfus nakil işleri kaldı; yanımızda utumuz, defimiz, darbukamız ve bendirimizle eve döndük üç gün önce. Ne yapmamın en acil olduğunu sıraya koyarak, kâh şaşkınlıktan kitlenip kâh çözülerek hatırladım kardeşimle yaptığımız onca detaylı işlemden sonra son anda neyi nereye koymuş, en son anda da tıkıştırmıştım uygun büyüklükte açılan boşluk bulduğum ilk yere. Hatırlaması kolay olmadı. El çantaları hariç 12 parça sayılabilen yükle geldik ve artık “babamlı hayat” başladı…


Hava güneşliydi, ortalık sıcacıktı, onu yeni evi ve bahçeyle uyumlandırmanın en güzel yolu oldu güneşlenmek. Isındı üşüyen babam.


Onunla birlikte müzik yeniden tüm ihtişamıyla geldi. Gelen müzik aletleriyle sesler çıkardık hemen. Gelişimizi ve çok şükür şu an burada birlikte olduğumuzu kutladık. Çok yorgun düşüp uyuyakalmışım, bombalar patlamış ben uyurken…


Sabah açık hava tuvaletindeyken, akıllı telefonun aklına uyup gönderdiklerinin içinden bombalama sırasında orada olan bir arkadaşımın yazdıklarını okurken mideme kramplar girmeye başladı bir anda; o ana kadar yaşadığım stresten sonra bir ohh demek için tuvalette oturmuşken içim dışıma çıktı sanki, öğürdüm öğürdüm, bir şey çıkmadı, ağzıma birikenleri tükürdüm yakınımda bulduğum yoğurt kovasına, tükürdüm artık yeter diye, çıksın içimizde bizi sıkıştıran ne varsa diye, bizi zehirleyen, içimizdeki asıl cevhere ulaşmamıza engel olan ne varsa, gerekmeyen ne varsa dışarı çıksın diye dualar ettim. Yardım diledim. İçim bulandı, bulandı. Karnım kasıldı.


Çocukken çok öğürdüm, çok kustum, o anlarıma geri döndüm, yaşamak için nasıl yalvardığımı, iyileşmek için, şifa için nasıl çaresizce o halimle yardım dilediğimi hatırladım. Yine öyle boynu bükük, gözlerimden yaşlar aka aka, içimdekileri dışarı attığım, atabildiğim için şükrettim bir kez daha. Ama!!!


Önceki gün Beşiktaşa’ta yürüyüş yapmıştık Seda’yla, o an orada olabilirdim diye geçti aklımdan, oyyy! Omuzlarım düştü, karnımdaki düğümü çözmek için derin nefesler alıp verdim. Ohhh! Yavaş yavaş geçiyor!


Geçti dedim sonra kendime, geçti bak, geldik, ışınlandık bile, melekler koştu yardımımıza işlerimizi yaparken, ne “şu da olsa” dediysek oldu kolaycacık, şükür, hem de sonsuz, şimdi yaşayan bir can için daha elimden gelenin en iyisini yapmanın dersini yeniden çalışıyorum, Safiye annemizle üç yıl yaşadık, deneyimliyiz. Günlük rutinimize babamın sobasını yakmak da eklendi, bahçede iki evin de bacası tütüyor bu gece. İşte bahçeye bu yeni gelen can, babam. Hoşgelmiş babam. Ali baba. Ali abi. Ali amca. Babamın geldiği gece Burcu’nun Yılmaz dayısına ağıt yakmıştım, bu gece de tüm toprağın bağrına düşenlere, canı yanan canlara ağıt yaktım. Kabul ola.


Babamla birlikte ataların armağanları da geldi, kendi utu da ona armağanmış, hikâyesini anlattı, ilk fırsatta o bir daha anlatırken kaydedeceğim. Bana geçen yıldan beri kendini belli eden “armağanlarımıza teşekkür etme, onurlandırma ve yeni bir döngüyü başlatma” hissi, bu yıl 21 Aralık'ta “Armağanlarımıza Şükran, Armağanlarımıza Bereket” çağrısına dönüştü şu an bu satırları yazarken. Ohh kendini sonunda yazdırdı da ben de öğrenmiş oldum ohhh!


Babamın küçük radyosu da geldi bizimle, sesi güzel çıkıyor, kanallar içinde de “meteorolojinin sesi radyosu”nu seçti, akşamüstleri ajansı dinleyip müziğe bırakıyoruz kendimizi. Bendirle eşlik ediyorum. Ara sıra sesiyle eşlik ediyor, o çok sevdiği bir şey olduğunda kaşlarının ve gözlerinin ve yüzünün girdiği halle birlikte o meşhur sözünü söylüyor babam: “Ahhh! Ne güzel şarkıdır bu!” Düzenli su içmeye de başladı, kaynak suyu içiyor, yürüyüşü daha iyileşti, dün bana bastonsuz yürüyerek hava bile attı.


Utu, bana armağan edilmiş şalların arasına koyup fotoğraflıyayım dedim, Afacan, Bıyıklı abi, Kaygılı Ali, Façalı ve Konuşan ut çıktı sonunda, işte buyurunuz burada:





Babam benim müzikle ilk bağlantım, pilli radyoyu başucuma koymuş müzik aşkı yeşermiş içimde, sonra da bana ut çalmış ben “baba bana naynay çal” dediğimde.


Ali baba dokuz yıl önce birkaç çivisine çekiç sallayarak katkıda bulunduğu küçük eve yerleşti, ben de çift kişilik yatakta, yanında yatıyorum geceleri. Sonunda, yıllardır hayalini kurduğumuz Anaev bana ne anlama geldiğini gösterdi bu sabah. Burası çatı katında Selahattin’le benim uyuduğumuz, alt katlarda da hem uyunabilen hem de şöyle yirmi kişinin çember yapabileceği bir alanda toplanılabilen, müzik ve kayıt yapılabilen, hem de çardağın altında uygun havalarda -ki buralarda çoğu hayat dışarıda geçer- yağmur yağsa da korunaklı bir çatının altında kuşlar çayırdan tırtıl araklarken görülebilen çok amaçlı bir mekân olsun diye hayalledim. Tüm yol arkadaşlarımın, gezginlerin, ana babalarımızın, çocuklarımızın nefeslenebileceği, içinde yaşayabileceği, üretimlere, yaratımlara ilham veren ormanın kıyısında, dağın yamacında bir şifalı yerde nice güzelliklere can verelim, bütünün hayrına nice güzel işlere vesile olalım. İyileşelim, artık mutlu olalım Seda’nın dediği gibi.


Ali babanın bize gelişi gibi bir zamanlama ile geliyor Flora’nın yeni mayası, pişmeye hazırlanıyor. Tam dört yıl önce bu günlerde sevgi ve birlik ekmeğini mayalamaya hazırlanıyormuşuz 21 Aralık 2012’de. 2011’de yapımına emek verip dışarıdan izleyici olarak katıldığımız “Terleme Çadırı Seremonisi’nin ardından, bu kez Flora’da Bir “Kutsal Ateş Seremonisi” gerçekleştirmiştik. Sadece yeryüzünün iyiliği için dua etmiştik o gün ve aynı anda “Sevgi ve Birlik” ekmeği mayalanmıştı yurdun dört köşesinde. Armağanlar uçuşmuş, şükran duygularıyla gözyaşları dökülmüştü ekran başlarında. Kalpler uçuşmuştu en çok, kalpler kalplere değmişti. Armağanın her değdiği yerde çiçekler açıyor. Biz de hayaller, ilhamlar, dualar ve armağanlarla ördük hikâyelerimizi. Sonra hep birlikte kutladık armağanlarımızı. Kutladıkça, şükranlarımı sundukça çoğaldı armağanlarım, bu artık yalnızca bence değil, herkesçe fark edilir oldu. Evimiz armağan evi olmuş! Verdikçe zenginleşmenin ne demek olduğunu deneyimledik bir grup arkadaş, şimdi o arkadaşlıkların çemberleri birbirine karışıyor. Aile büyüyor, çember büyüyor.



Babam da armağanlarını vermeye hazırlanıyor şimdi. Nota okur, deşifre yapardım liseyi bitirdiğimde, onca zaman sonra babam bana notaları hatırlatacak, deşifreyi yeniden öğreneceğim ondan. O da hayallerimize ortak oldu bu gece, anaevi o da canlandırdı gözünde. Orman bandosu bir araya toplaşıyor.



Ali babanın müzik çiftliği olmuşuz da babamız eksikmiş, o da oldu. Şimdi sıra müzik çiftliğinde. Gökkuşağı renkli yaşam çiçeklerine konan bülbüller aşk diye şakıyorlar… Aşk ormanında ağaç oyunu sürüyor.


Armağanlarımıza şükran, armağanlarımıza bereket olsun canlar. Müzik birleştirsin bizi, iyileştirsin, müziğin şifası üzerimize olsun.


Konuşan ut bakalım neler diyecek?


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Canım dedemmm çok kısa sürdü.... Ben ona hiç doyamadım hala
    CEVAPLA
  • Misafir Sevgili Ali baba tüm güzellikleriyle hoş gelmiş Bize unuttukları mızı hatırlama şansı verdiği için teşekkürler
    CEVAPLA
  • Misafir teşekkür ederim, ne zamandır istiyordum yeniden nota okuyabilmeyi, hocam yanımda belirdi :)
    CEVAPLA
  • Misafir Hoşgelmiş Ali baba sefalar getirmiş
    CEVAPLA
  • Misafir Ali baba hoş gelmiş hayatina
    CEVAPLA
  • Misafir teşekkürler, biz de hoşbulduk onu :)
    CEVAPLA
  • Misafir Ben....Nilgün sürme Maltepe eşrafindan.tesadüf yazıni görünce çok heyecanlandım. .. Bi çırpıda nefes almadan okudum. ... Meğerse babanı ne kadar seviyormuşunda. Yeni tadına varmışın gibi geldi bana....... Yeni hayatınız. ..doğa ile birlikte umarım Hayal ettiğin gibi devam eder.... Herzaman
    CEVAPLA
  • Misafir sağolasın nilgün ablacım, şimdi babamın bebeğim olduğu zaman geldi artık. hani masalda babamın beşiğini tıngır mıngır sallıyoruz ya o :)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.