Ayşe tatilde!

İlk kez tek başıma tatil yaptım. Koluma iyi gelsin diye kendime tatil armağan ettim, ruhuma da şifa oldu. Tek başıma pek çok yere gittim tabii ama aileyle tatil, sevgiliyle tatil, kocayla tatil derken hiç kendi başıma tatile çıkmamışım!


Arkadaşlarımızın yakınlardaki kamp alanını seçtim tatilim için, dünyada başka örneklerini görmesem de burası herhalde dünyanın en güzel kamp alanı diye düşündüm, böyle bir coğrafyada sanki kurtarılmış bölge. Otuz yıl önce sahiplerinin kendi elleriyle diktikleri ağaçlar büyümeden önce ormanın ve denizin kıyısındaki bu yerde ortada sadece bir zeytin ağacı varmış, azim ve emekle şimdi neredeyse bir cangıl var. Kampa uzun süredir gelen, aynı zamanlarda tatile çıkan insanlar birbirini yıllardır tanıyor, herkes kucaklaşıyor, birbirini gördüğüne seviniyor, büyük bir aile buluşması gibi, ben de o aileden olduğum için mutlu oldum.


Bol bol yüzdüm, suda oyunlar oynadım, çocuklar gibi parmaklarım buruşana kadar suda kaldım, sabah gün doğumundan önce uyanıp büyülü saatler geçirdim sahilde, yatık ağacın yanındaki salıncakta sallandım, ayın doğuşunu seyrettim, bir başka cennette buldum kendimi, ne iyi bir karar vermişim hem de ne güzel bir zamanlamayla! Dolunay zamanına denk gelmişim ve de ılık, esintili, sakin havalara.


Çadırım çalıların arasında, yüksek çamların altında kuytu bir köşede, denize yakın. İlk gün biraz yabancılık çekip etrafı ve kamp sakinlerini, çalışanları izleyen ben, aynı bize gelip kalanların yaşadığına şahit olduğum “üç gün” sınırını aşıp da mekâna tamamen uyumlanınca gerçek anlamda dinlenmeye başladı.


Hancı ilk kez yolcu oldu bu anlamda, hiçbir şeyi düşünmeme gerek kalmadı; ne yemek, ne bulaşık, ne hayvancıkların doyurulması, ne bahçe sulaması, ne pazar alışverişi, hiçbiri yok, keyfimce takıldım, tamamen kalbimle yolumu buldum, canım ne kadar süre kalmak istediyse o kadar kaldım canımın istediği yerde, evde/bahçede neler olup bitiyor, zorlanıyorlar mı diye de bir an bile düşünmedim; ev halkı da telefonla arayıp bana ne nerede diye sormadı, rahattım yani. Peki rahat durdum mu? Hayır. Kendimle kaldım ya, kendimi didik didik ettim, oynadım durdum, pek çok şeyi keşfettim.


Bundan tam otuz iki yıl önce tam da kampa geldiğim gün- iki ağustos, annemle diktiğimiz beyaz giysinin içinde salınan bir gelindim. İlk kocamla evleniyordum, o deli gibi âşık olduğum adamla. Kendi çapkınlığını bildiğinden beni deli gibi kıskanıyordu. Kavgalar, gürültüler derken bir küsüp bir barışıyorduk... Evlenmeye karar verdiğimizde rahmetli babam beni karşısına alıp 'Evladım ateşle barut yan yana durmaz, böyle bir şey yaşadıysan ve bunun için kendini evlenmek zorunda hissediyorsan vazgeç' demişti de liseden arkadaşlarım babamın heykelini dikmeye karar vermişlerdi duyduklarında. Yapma deneni yapma eğilimi çocuklarla sınırlı değil elbet, ben de yirmi yaşında çok büyük sayılmazdım, inadımdan evlendim.


Kıskanılmak güzel gibi gelebilir bir kadına da hastalıklı bir hal aldığında insanı boğabilen bir şey. Gözüm başkasını görmezken bu kadar çok sakınılmak bir zaman sonra 'Görünmez olayım da kıskanmasın beni' gibi bir tuhaf şeye dönüşmüş olmalı, kendimi adım adım bir şeylerden geri çekerken ne yaralar aldığıma da bakıyorum şimdilerde ve 'görünür olma' korkumun taa o günlerden başladığını görüyorum. Boğuldum bir zaman sonra, dayanamadım, ayrıldım o bana ilk kez dokunmuş olan erkekten, kadın olmakla ilgili algım yaralar aldı; kadınlığı suçlanarak, yargılanarak öğrendim. Daha hala o yaralarımı sarıyorum.


Canım Selahattin’le tanıştığım zaman ters geldim, erkek türü olarak klasik kalıpların dışında değişik bir adamdı, 'bir kadın değil, insan istiyorum hayatımda' diyordu, yaralarımı iyileştiriyordu... Ona başka türlü âşık oldum, çeşit çeşit mi bu aşk ne! İçimde çiçekler açmaya başladı, beslendim, çok eğlendik birlikte, sonunda evlendik. Kendini erkekten adımlarca geri tutmaya alışmış bir kadın olarak geçmişimden neler taşıdım yeni ilişkime, kıskanılma korkum iyileşti Selahattin’le ama görünür olma korkum kalmış maalesef, yeni fark ediyorum. O beni hiç kısıtlamadı, ben kendimi kısıtlamışım bunca zamandır, onun beni her şey için yüreklendirmesiyle bugün buralara kadar geldim. Düşünün ki kendi başıma tatil yapmak hiç aklıma gelmemiş şimdiye kadar, o yüzden attığım bu adım benim için çok önemli. Kolaylaştırıcılarıma sonsuz şükran doluyum.


Yanına gittiğim o yatık, bilge çam ağacı ile aşk yaşadık, yatık dalına emekleyerek tırmandım ve heybetli gövdesine sarıldım 'Kutsal anne şifalanmak istiyor' dedi bana. Birlik ağacı o, cinsiyetsiz, kadınla erkeğin kucaklaşmasını gördüm onda. Ben iyileştikçe kutsal anne de kutsal dişi de iyileşiyor, hissediyorum. Korkusuzca, can cana, kalp kalbe sarıldığım erkekler, iyi ki varsınız! Önce insanım, sonra kadın; güzel kadın değil, sadece kadın… Kutsal anneyi birlikte, gerçek anlamda 'bir ve aynı' olduğumuzu anladığımızda iyileştireceğiz.


Pek çok yeni güzel insan tanıdım, çoğuyla kucaklaştım, omzumun buna ihtiyacı vardı, daha çok sarılmaya, omzum da ben de şifalandık. İstanbul’a gidince bir “free hug” olayına giricem artık, bekleyin beni anacım.


Şimdi sırada tek başıma daha uzaklara gitmek var, burası tanıdık bir yerdi, bilmediğim bir yere gideceğim bundan sonra…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir İlk evliliğin, yaşadıkların, ayrılma nedenin nasıl benzermiş meğer birbirimize!..iyi ki paylaştın;) Sevgiler Ayşe
    CEVAPLA
  • Misafir Her zamanki gibi cok cesur ve samimi bir paylasim cok yasa hep var ol Ayse:) bir de hangi kamp oldugunu bizimle paylasmanda bir sakinca var mi? Yani umumi bir yer mi:)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.