Belki de aşk birlikte pişmektir…
Çocuklukta nefessiz kalma korkum oluşmuş, astım krizlerinden sanırım, uzun süre asansörlerde daraldığım oldu, yatağın altına oyun için giremezdim, darlanırdım, bazen yabancı bir mekânda girdiğim tuvaletin kapısı bir takılsa anında paniğe kapılırdım, şimdi önceden kontrol ediyorum eski tip kapıları. Geçti sonra korkum herhalde ki yüzmeyi öğrendikten sonra derinlere dalabildim, uzun süre nefesimi tutabildim.
Geçenlerde bir vizyon gördüm, tam uykuya dalma anında heyecanla uyandığım bir sıkışmışlık hissi, iki duvarın birleştiği bir köşede genişçe bir koltuk var, o koltuğun arkasında da kapalı, sıkışmış gibi kalıyorum ve oynatamıyorum koltuğu, sanki küçüğüm.
Yapmak zorunda olduklarım ile yapmayı istediklerim arasında sıkışmış hissettiğimi fark ettim dün. Pek çok şey yapmam gerek ve pek çok şey yapmak istiyorum aynı anda, olayım buymuş bu aralar, arada kalmalar, zamansız hissetmeler, fark ettiğimde kendime yeniden hatırlatıp nefes alıyorum: “Benim her şey için zamanım var.”
Bugünlerde nefes çalışmayı alışkanlık ediniyorum, bahçede bitkilerin, ağaçların arasında, ormanda dolaşmak, fotoğraf ve video çekmek de bana çok iyi geliyor, gördüklerimin içinde kayboluyorum sanki. Bloga açma girişimim web meleğim Deniz’in yardımıyla gerçekleşti, tam sistemi yeniayda kurdum, tema seçeceğim derken mobil modem kotamız bitmiş meğer, 21 Aralık’ta yayınlamaya yetiştirebilecek miyim bilmiyorum, pek aram iyi olamadı bu işlerle ama öğrenmeye de azimliyim, “olduğu kadar” tabii her şeyde olduğu gibi, mükemmeliyetçilik fena şey! Ne demişler, “oldu oldu, olmadı olduğu kadar.”
Reçetemi biliyorum az buçuk, son altı aydır kendimle daha dürüst ve samimi bir bağlantı kurmaya başladığımdan beri şifalandığım ve hâlâ şifalanmaya ihtiyacım olan parçalarımı görüyorum, bazen kendi kendime nefes aldırmadığımı da anladım, üzerimde kendimin baskısı da varsa kendimi bundan da özgürleştiriyorum.
Bazen zor zannettiğim şeyleri hiç denemediğimi fark ediyorum, her ne kadar zamanında “deneme cesareti” diye ahkâm kesmiş olsam da. Emre ile hayatı ve kitabı ile ilgili röportaj yapalı altı ay olmuş şu tesadüfe bakınız ki, deşifre etmek, yazıya dökmek zor gelmiş belli ki, üstelik de denemeden. O kayıtlar masaüstünde altı ay beklemiş. Halbuki Emreciğim her zamanki haliyle işimi kolaylaştırmış, kayıt cihazındakileri masaüstüne aktarmış bile. Duygu gelsin onunla yaparız! Duygu geldi ama çok uzun kalamadı, söylediğimde çok da istemişti halbuki yardım etmeyi, zamanı azdı, kaldı yine bizim röportaj.
Halbuki Damla bana yıllar önce söylemiş “röportaj yapsana HTHayat için, size çok çeşitli insan geliyor nasılsa” diye, ben sevinmiş, bir de tamam demişim heyecanla. Üstelik kayıt cihazı olsun istemişiz zamanında, o da olmuş, hediye gelmiş, ama bu da yetmemiş bana röportajlara başlamam için.
Pek çok canla röportaj yapmayı aklımdan geçirdim tabii bu arada, sonunda geçen Haziran Emre’yi bahçede yeniden görünce birden aklıma gelmiş ve sormuşum: “Fırsat bulmuşken bir kayıt alsak ya”, o da tamam demiş ve kayıt düğmesine basılmış sonunda.
Sevgili Emre yine geldi flora’yı ziyarete, ben hemen itiraf ettim halimi, “yaa Emrecim, şu bizim röportaj kaldı, deşifre edemedik!” Halbuki ben yapmamışım, niye biz diyorsam! “O kadar zor bir şey değil Ayşecim, sen yaparsın bence, yapamazsan da yardım al istersen.”, “ Aaa tabii, zaten bu aralar dersim bu” dedim ama bir türlü yardım istemek içimden gelmedi, denememiştim bile!
Emre ile Funda’yı uğurladıktan sonra oturdum masanın başına ve kulaklığı taktım, dinliyorum, durduruyorum, yazıyorum derken bir baktım alışmışım, sonunda ilk bölümü üç-dört günde bitiriverdim. Devamı gelir artık, yeni yılda okursunuz artık röportajımızı. Ohh! Nefes!
Yeniay niyetlerimi yazmaya başlamıştım, onların arasından birine başladım bile geçen akşam: Yemek kitabımın ilk tarifini de yazdım: Pancarlı, tahinli makarna! Kitap “ortak çalışma” olacak, bir taraftan ona da heyecanlıyım bu aralar, ona da bir ohh!
Ortak üretim, ortak yaratım insanıyım ben, anladım bunu. Birlikte üretmekten inanılmaz keyif alıyorum! 2018 ortak yaratım yılım olsun!
Bu hafta çocuk Ayşe’nin oyunlarını yazmaya niyetliydim, başka bir şey oldu, hayat gibi, neye niyet neye kısmet, ama bir yere bağlanacak durun, az kaldı!
Birliğe giden yolda barış içinde aşkla yürüyelim, ışığımız çoğalsın… Nefes alalım…
YORUMLAR