Şifayı kapmak…

Zihin bedeni hasta edebilir mi ya da iyileştirebilir mi? Peki bunun tam tersi de olabilir mi? Her türlüsü mümkünmüş.


Şifa ile ilgili zihin-beden bağlantısını ilk keşfedişimin Deepak Chopra’nın 'Kuantum İyileşme' kitabı ile başladığından söz etmiştim daha önce, kitabı okuduğumuz yıllar yer arayışımızın sürdüğü zamanlardı, nereye gitsek daha önce gidilmiş, birileri –çoğunlukla yabancı ülke vatandaşları-yerler alıp lüks evler yapmış, fiyatları da yükseltmiş oluyordu. Yeise kapılıp ağlamışlığım çoktur biz bir yer bulamayacak mıyız diye, üzüntümden “kanser olucam” deyip dururdum, cahillik işte.


O kitapta beni çarpan, mucizevî iyileşme hikâyeleri kadar, insanın kendini hasta edebileceğini öğrenmek oldu. Tam da o ara bir arkadaşımızın, annesini kanserden kaybetmiş ve kendisinin de aynı hastalığa yakalanma korkusuyla sürekli testler yaptırdığını ve sonunda göğüs kanserine yakalandığını öğrendik. “Umarım bir daha söylemezsin böyle şeyler” dedi Selahattin, o oldu, bir daha ağzıma almadım böyle lafları.


O arkadaşımız önce işinden ayrıldı, ameliyat oldu, zaman içinde şehirden de ayrıldı, kendini sanata, sevdiği işlere verdi, şimdi çok şükür iyi, her zaman olumlu, güzellikleri gören ve hayatı seven tarafı kurtardı onu.


Bir başka arkadaşımız var, ölümcül bir trafik kazasından sağ kurtulmuş, günlerce komada kalıp, üst üste ameliyatlar geçirip hayatta kalmayı başarmış, mucizenin gerçek hali şeklinde aramızda dolaşırken tanıştık onunla. Neşeli, sevgi dolu, becerikli, bilgi küpü bir kadın.


Parçalanmış aile derler bazen anne babanın ayrıldığı durumlara, insanlar ayrılabilir niye parçalansın ki aile, yeter ki eşlerden biri çocuğuna eşiyle ilgili kendi deneyimi yansıtıp zehirlemeye kalkmasın. Bu arkadaşımızda durum böyle olmuş ne yazık ki, 20 yıl sonra babasıyla barışınca annesinin kırılıp bozulmalarına maruz kaldı bu sefer de. Tam kavuştum derken kısa bir süre sonra babasını akciğer kanserinden kaybetti, geçenlerde de öğrendik ki kendisine de akciğer kanseri teşhisi konmuş. Ameliyattı, kemoterapiydi derken geçen gün aldığımız habere göre beyne de sıçramış.


Yıllardır telefonlaşırız zaman zaman, hastalık zamanlarımızda sürekli arar hatırımızı sorar, kendisi de iyi bir sağlık destekçisidir Allah razı olsun ondan. Geçen akşam yine aradı yeni haberi konuşmak için. En son kardeşini suçlamıştı yıllarca süren küslük durumuyla ilgili, bu kez annesini de katmış işin içine, “beni o hasta etti” diyor, öfkesi kilometreler öteden ateş gibi fışkırıyor, hep bir kızgınlık, kırgınlık, içerleme…


Gecenin yarımı, geçen haftaki çalışmaya giderken otobüsteki klimadan hassaslaşmış halimin üzerine çalışmanın getirdiği çözülmelerin de etkisiyle bademciklerim şiş, sesim kısık ve hafif öksürüyorum, bir taraftan da sulama yapıyorum, baktım ki dramalardan çıkış yok, durmaksızın öfke kusuyor karşımda, “o onu dedi de bu bunu, o öyle yaptı ben şunu”, içim şişti derler ya, ha işte ondan, çaresiz hissettim kendimi ve sonunda bir ayağımı yere sertçe vurdum, sonunda onu durdurabildim ve telefondaki sesten daha yüksek bir sesle konuşmaya başladım, yalvardım, “ne olur beni dinle biraz, bu suçlamaların bir sonu yok, sana bir faydası da yok, affet canımın içi, sen mucizeyi başarmış bir insansın, yaşayacağına inanır ve iyileşmeyi istersen iyileşirsin, ölmeyi istersen de ölürsün! Lütfen yaşamayı seç canım benim, 19 Mayıs’ta tedavin bittiğinde kutlama yapacağımıza sözleşmiştik, lütfen şimdi o kutlama anını hayal et, mutlu ve neşeli, sağlıklı halini hatırla, seni seviyorum ve başaracağına inanıyorum.”


Mucize iyileşmelere tanıklığım var, o hikâyeleri anlatırım sık sık, onlardan biri kardeşimin başından geçti. Parmağında siğil çıkmış, küçük bir operasyonla alınmasına rağmen tekrarlamıştı.


Sonbaharda babamın işyerinden arkadaşlarıyla birlikte tatile gitmiştik, grubun içinde alt kattaki kardeş kuruluş ilaç firmasından eczacı ablalar da vardı, tekrarlayan siğil hikâyesini duyunca hemen atladılar konuya, Amerika’da bir ilaç varmış, “onu ısmarlayalım da şirketten, gelince başka ilaçlarla karıştırıp bir krem yapacağız sana, onu süreceksin ve geçecek parmağındaki siğil” dediler, biz de tatil dönüşü heyecanla beklemeye başladık.


Her gün babamıza soruyoruz: “Ne oldu ilaç?” Her gün için ayrı bir hikâye var, var mıymış soruldu, varmış, ısmarlandı, yola çıktı, geldi, gümrükten çıkıyor, ablalar karışımı yaptı, dolaba kondu, dolapta da üç gün bekledi ve sonunda hazır! Babam mucize ilacı eve getirdi, minicik bir kavanozun içindeki kremi kardeşim her gün sürdü, sürdü, sürdü, sürdü veee 15 gün sonra siğil kayboldu! Ne güzel bir ilaçmış bu! Sonradan öğrendik ki sadece vazelinmiş sürülen şey!


Bu konularla ilgili en etkili cümleye bir başka kitapta rastlamıştım, yaklaşık olarak şöyle bir şeydi: “Bu güne kadar pek çok şeyi gerçek kıldınız, tebrik ederiz, çok güçlüsünüz, ne kadar korktuğunuz şey varsa başınıza geldi! Şimdi artık gücünüze ikna olduğunuza göre lütfen artık güzel şeylere odaklanın ki onlar gerçekleşsin.”


Atalar hastalanmaya şifayı kapmak diye boşuna dememiş, iyileşmeden önce bir kötüleşme görülüyor bünyede. Şimdi artık iyileşme zamanı, Allah hepimizin şifasını versin, ister beden ister zihin ister her ikisi yoluyla bunu başarma gücümüz var çok şükür ki.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.