Aşktan gayrısı yokmuş!
Bismillahirrahmanirrahim.
Bu kadar güzel bir şey anlatılabilir olsun Allahım, sen şahitsin, orman şahit, gökteki yıldızlar şahit, yanan kutsal ateş şahit, etrafımı saran yedi can şahit, nazik nazik seviyorsun beni, yavaş yavaş yükseliyorum, kıvranıyorum senden gelecek armağanı kabul etmek için, o aynı zamanda doğuracağım şeyin bir parçası.
Toprak ana ile Gök baba sevişiyor, aşk doğuyor bu kutsal evlilikten, kendimi de doğuruyorum aynı anda, her şeyle sevişiyorum, hem zevk hem acı var, Yaradan’la aşk yaşıyoruz, onun her yerden görünen güzelliğiyle sevişiyorum, ateşe odun taşıyan elleriyle, çalıp söyleyen dilleriyle, kadınların çığlıklarıyla sevişiyorum, gözlerinden akan yaşlarla. Kalbim büyüyor da büyüyor, kocaman bir kalp oluyoruz birlikte titreşen, esniyorum ağız dolusu, sesler çıkıyor benden.
Yine bir şifa törenindeyim, öncesindeki yalın beslenme ve çaysız kahvesiz günler beni, bizi hazırlıyor bu yolculuğa ve niyetlerimiz yolu bulmamıza yardım ediyor, derinlere daldığım yerden ilahiler çıkarıyor, an’a getiriyor, sallanıyorum cezbeden.
Çıksın artık o içimdeki, yeter içimde büyüdüğü, emanet bir şey bu. Hapsedilemez, dizginlenemez bir aşk girdabında yüzüyorum, şakaklarım zonkluyor, bitmiyor sallanmak, mutluluk gözyaşları damlıyor toprağa, toprak da gülsün artık kozmik erille dişinin aşkından. Sözler gülle gibi ağır, sözler sınırlı, aşksa sonsuz ve sınırsız bir deniz. Ben bende değilim, bende O var, istemese ne parmağım kıpırdar ne kalemim yazar, teslim olmuş haldeyim. Aşka susamış gönüllere şifa olsun bu aşk!
Oğlunun başını okşuyor bir anne, annesinden dayak yiyen erkek çocuğu şifalanıyor o sevildikçe, acısı diniyor, annesinin aşağıladığı kız çocuğu şifalanıyor da vazgeçiyor artık etrafındaki kadınların kurdu olmaktan, anne olduğunu anlıyor, şefkatli anne.
Kadın adama şefkatle sarılıyor, başını okşuyor, Yaratıcı’nın şefkatli kollarındayken öğrenmiş böyle nazikçe sevmeyi, kızan öfkelenen halinden eser kalmamış, şimdi kendini de seviyor usul usul.
Erille dişil kucaklaşıyor, kadınla erkek barışıyor, aşk şarkıları söyleniyor, kalpler taşıyor, çığlık atıyor bir kadın, dağları titreştirip arşa yükseliyor sesi, sancı birlikte çekiliyor, kasılan yer kalmışsa o son nokta da gevşiyor, kendimle sevişiyorum, minik minik seviyor bir elim diğerini, bir elim yanağımı okşuyor, kozmik tohum çatlıyor, döngüler yeniden başlıyor, dalga yeniden yükseliyor, sarkaç olup sallanıyorum, kuyulara salınıyorum, derinlere, ağaçların arasından taşlara ışık vuruyor hilalin ve yıldızların yansımasından, deviniyorum, kıvrıla kıvrıla yükselen bir yılan geziyor içimde, Yeryüzü sevgilimin koynuna yüz sürüyorum, kokusunu içime çekiyorum, son çığlıklar yükseliyor aynı anda, gökler duyuyor duamızı, yerin üzerine eğiliyor ve rahmetini yağdırıyor, dölleniyor bereketli toprak, sular sızmaya başlıyor çatlamış yerlerinden, terim akgünlük kokuyor.
Dilim lal olmuş, sesim çıkmıyor, içimden çığlıklar yükseliyor, orgazmik doğum bu, kozmik aşktan çocuk böyle doğuyor, çektiğim acıdan zevk alıyorum, öyle güzel bir şey doğuyor ki benden, kocaman bir aşk, kutlanası, içinde herkese yer var, öyle büyük bir kalp meclisi, bu nasıl bir bolluk bereket sofrası ki yemekle eksilmiyor.
“Evvel benem ahir benem, canlara can olan benem, azıp yolda kalmışlara Hızır meded eren benem, yanan kömür kızan demir, örse çekiç salan benem, Yunus değil bunu diyen, kendiliğidir söyleyen.”
Allahım! Güzel Allahım!
Yeryüzünün kalbi hızla çarpıyor, kasılıp gevşiyor kocaman küre, kalbi aynı anda titreşenlerle birlikte sarsılıyoruz, kasılıp genişliyor rahim, bana kalkan erkek elini de, bana dokunan kadın dilini de affediyorum, “geçti, acılar bitti” diyor içimden konuşan, boğazımı sıkan el geri çekiliyor, boğazımda düğümlenen kadınların susturulmuşluğu şifalanıyor, yeniden nefes almaya başlıyorum, başlıyor hayata çocuk, en saf hali doğuyor aşkın. Şükürler olsun!
Ataların taşlarını azimle dizdiği duvarların sarmaladığı sekilerdeyiz, Büyük Ayı tepemizde, serviler ve çamlar koruyucumuz, bir de Yüce Tahtalı, zamansız ve mekânsız yolculuğumda başımı kaldırıp onlara bakıyorum zaman zaman, yeryüzüne geri dönüyorum. Ateşe bakıp şarkılara eşlik ediyorum, “derviş bağrı taş gerek, gözü dolu yaş gerek, koyundan yavaş gerek, hû Mevlam, aşkını bize ver Mevlam”
“Doğruya varmayınca, Hak nasip etmeyince sen derviş olamazsın, sen aşkı bulamazsın.”
Kanatlarım yanıp tutuşuyor, tören dualarla sona eriyor, bitmiyor sallanmam.
Böyle bir şey yaşamak nasip oldu bana, şifa olsun, barış olsun, aşk olsun! Aşk yolunun hizmetlisiyim bundan böyle.
Bu yazı burada biter, yoksa bitmez yaşadıklarım anlatmakla. Herkese de nasip olsun.
Amin.
YORUMLAR