Seçim...

Günler jet hızıyla mı geçiyor, nedir? Geleli 9 gün olmuş bile! Sağolsun gönüllü arkadaşlarımız, üç kişiler şu an, onlar flora'da olduğu için hiç olmadığım kadar rahatım İstanbul'da.

Geldiğim zamanlarda havanın durumuna bağlı olarak belli yerlerde buluşma çağrısı yapıyorum, bu kez bahar havasına denk geldim ve adalara gitme programı yaptım. Hafta sonu uygun olanlarla pazar günü Heybeliada'ya gittik, vapur inanılmaz kalabalıktı, ayakta yaptık yolculuğu. “Hafta sonu kalabalık olur, adaya gidilmez” demişlerdi ama dinlemedim, iyi ki dinlememişim, çok güzel bir gezi oldu. Günlerdir beklenen güneşin altında, sahildeki çay bahçelerinden birinde sabah kahvelerimizi içtikten sonra civardaki market ve pastaneden kumanyalarımızı alıp yola koyulduk.


#resim#32404# #resim#32407#


Bitki ve ağaçları öğrenmeye başladığımdan beri adalardayken bitki örtüsüne hayran hayran geziyorum. Yanımdakiler "Aaa, begonvil varmış buradaa, hiii, zakkumlara baak, heyyy, akçakesme de buradaymııış" nidalarıma kulak kabartıyorlar, sağa sola bakmaktan önüme bakmıyorum neredeyse, dura dura dolaşıyoruz. Yine öyle oldu, bu mevsim mimozalara denk geldiğim için ayrı bir mutluyum, adayı tatlı bir koku sarmış, kokuların peşinden gidiyor gibiyiz.





Tatlı yokuşları aştıktan sonra ormanın içine girdik ve kendimizi başka bir alemde buluverdik, ormanın enerjisi kendini hemen hissettiriyor, başka türlü bir sakinlik ve huzur var ormanda ve bi o kadar da canlılık! Kimseciklerin olmadığı yollardan minik patikalara dalıp nefis bir manzaranın karşısında piknik yapıp sohbet ettik. Hemen aşağımızdaki kayaya gidip oturdu canlarım ama ben, ı-ıhh, gidemedim, yükseklik korkum var. Meğer üç aşağı beş yukarı varmış hepimizde bu korkular, korkudan girdik, endişeden çıktık. Ne kadarı öğrenilmiş, ne kadarı hayatta kalmamıza yarayacak dürtüsel haller, kendiliğinden bir çemberin içinde, ferah ferah konuştuk. “Heyyy!” dedim Heybeli'ye, “Şifa oldun bize, teşekkür ederiz.”

Akşamüstünün muhteşem ışığı şehrin gökdelenlerinin camlarında ateş gibi parıldarken, bir kendimize bir de şehrin bina ormanına bakıp sesli düşündüm: "Ne kadar şanslıyız şu an burada olduğumuz, bu güzelliği gördüğümüz için!" Ağzımdan çıkar çıkmaz farkettim ki şans dediğimiz şey belki de seçimlerimiz, bir seçim yaptığımız için buradayız, evlerin içinde sabah uykusunu seçmiş olsaydık burada olamaz ve bunları yaşayamazdık. Seçimi şans sanıyor olmayalım? Güneşi uğurladık ve toplarlanıp geri dönüş yoluna koyulduk, kendimizi tebrik ettik bu seçimi yaptığımız için. Dönüşte de vapur balık istifiydi, ayakta kaldık yine. Olsun.


Pazartesi de Burgaz'a yollandık, bu kez başka arkadaşlarla, aramızda altı aylık Can bebek de vardı. Adada yaşayan bi arkadaşımın tavsiyesiyle öğretmen evinde yemek yiyip bol bol bebek sevdikten sonra Marta Koyu'na doğru çok güzel bir yürüyüş yaptık. Burgaz'da da diğer adalar gibi kara iklimi ile birlikte Akdeniz iklimi hüküm sürmesine rağmen Heybeli'den farklı bir bitki örtüsü var, daha az ormanlık alandan, daha çok çalılıktan ve çayır çimenden geçip Marta Koyu’na ulaştık. Öyle güzel bir yermiş ki, uzaktan şehri görmesem nerede olduğumu hiç bilemeyeceğim. “İyi ki geldik” dedik arkadaşlarla, Can bebek ilk kumlarını burada tattı, ilk çakıl taşlarının tadına burada baktı.





Marta Koyu bugünlerde gündemimizde. Koyun eski adı Halikya iken, ülkemizin ilk balerinlerinden biri olan çılgın ruhlu, deli saraylı madam Marta'nın adı, ada halkı tarafından ölümünden sonra bu koya verilmiş. Halkın oldukça ilginç ve bir o kadar da iyi bir insan olarak gördüğü Madam Marta, kar, soğuk demeden burada denize girer, zamanının çoğunu burada geçirirmiş. Sıra dışı bulunup hakkında dedikodu ürettiklerinden mi, yoksa kanser olduğu için mi bilinmez, zehirlemiş kendini, bir kez kurtarmışlar ama ikincisinde maalesef kurtarılamamış. Bilenlerin, sevenlerin ve benim gibi, bugünlerde adını ve varlığını yeni öğrenenlerin kalbinde yaşıyor.

Tüm adalar SİT alanı statüsünde ve Dünya Kültür Mirası listesine girmesi için çalışmalar devam ediyor. Şehrin göbeğinde böylesi sakin, güzel bir sahil görünce heyecanlanmamak elde değil. Birileri daha heyecanlanmış ama başka türlü heyecanlanmış belli ki. Sevgiliyi görünce saçlarını okşayıp yüzüne bakmaya doyamayan var, bir de aklından başka şeyler geçiren, aynı onun gibi.

Marta Koyu’nun rant uğruna gözden çıkarıldığı ve kiralandığı yazılıp söyleniyor, bi taraftan da farkına varmaksızın "Şöyle yapacaklar, böyle kapatacaklar plajı ve mekanı şöyle şöyle kötüye kullanacaklar" şeklinde korku dolu içerikler salınıyor ortalığa. Endişeleri anlıyorum, ilk tepkinin bu olabileceğini de, fakat önce zihinlerimizin ele geçtiğini düşünüyorum, sonra da kalplere korku salınıyor maalesef ve asıl hezimet, çoğunluk böyle düşündüğünde gerçekleşiyor olabilir. Yaratılan çaresizlik hissi, eylemleri baskılayabilir ve o yüzden konunun gündemde tutulması önemli. Söylemlerimizi, sözcüklerimizi de seçebiliyoruz sonuçta ve seçimlerimizle dünyamızı değiştirebiliyoruz.


Marta Koyu Dayanışması isimli bir oluşum var şimdi ve kendilerini şöyle tanıtmışlar: "Burgazada’da, adalarda, İstanbul’da ya da dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun, Marta Koyu’nu seven, güzelliğine, sakinliğine ve huzuruna gönül vermiş, koyun şu an var olduğu haliyle korunmasını isteyen insanlardan, ‘Martasever’lerden oluşur. Elinde, avucunda kalmış son doğa parçasını ve halk plajını ‘Marta Koyu Hepimizin, Sahiller Hepimizin!’ diyerek, olası bir imar ve talana karşı savunan ve bu amaçla bir araya gelmiş insanlardır, yerel ve sivil bir inisiyatiftir." Bir de çağrıları var, etkinlik düzenlemişler bunun için:


"24 Mart Cumartesi günü saat 14.00'te Burgazada, Marta Koyunda buluşup piknik yapıyoruz! Çöp torbalarınızı, yiyeceklerinizi, tabağınızı, çatalınızı, bardağınızı, çalgınızı kapıp gelin, 'Marta Koyu Hepimizin!' diyelim."


Halkın kale gibi bir arada durduğu ve kamuoyu baskısı yaratıp sahip çıktığı örnekler varken, "istersek ve bunu seçersek" Marta Koyu’na da sahip çıkabileceğimize inanıyorum. Bir yolu mutlaka vardır, bulunabilir, vakıflara ait görünen mekan belediyeye devredilebilir ya da yaşayanlarının idaresine. Yeterince odaklanılan her konunun güzel meyveler verebileceğine inanıyorum. Adalar, şehrin mirası, mücevherleri, sahiplenmeden sevebilmeyi ve sahip çıkmayı öğretiyorlardır belki bize.


facebook.com/events/415314752373367


Sevgilinin kılına zarar gelmesinden çekinen aşıklar gibi sakınalım adalarımızı, sevgi varsa korku yok zira!


Gündönümümüz kutlu olsun.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.