Şehrin armağanları...

Kocaman bir verme-alma döngüsünün içindeyiz. Bize hayat veriliyor, nefes alıyoruz, neşe veriyoruz, kaynaklarımızı alıp kullanıyoruz, zamanı geldiğinde başka canlara hayat veriyoruz, armağanlar veriyoruz ve alıyoruz hayattan. Bir ver, 10 al neredeyse. Öyle acayip bir veriş-alış merkezi bu dünya. Sistem önce vermekle başlıyor.


İstanbul'a uzun aralıklarla gelebildiğim için herkesi göreyim istiyorum ama bu mümkün olmuyor tabii, bir de şu herkesin ağzına "algoritma"yı dolayan sosyal medya dedikoducusu Facebook, bazı arkadaşlarıma duyurularımı geç gösterince elimden geldiğince başka başka yerlerde buluşma fırsatı yaratıp onları da görebildim, şükür. Tabii, her işte olduğu gibi “bu işler de kısmetle” diycem de dilim varmıyor. Kısmetimizi de niyetlerimizin belirlediğine öyle çok inanıyorum ki.

Kimi çok istekli, taa nerelerden işini gücünü ayarlayıp geliyor, kimi bi türlü zaman ayıramıyor, ne yapsa olmuyor, kaç kere denesek de olmuyor, bi süre sonra ipin ucunu bırakıyorum böyle zamanlarda. Halbuki gelse, kim bilir kiminle tanışacak, o tanışmalar nelere dönüşecek. Buradan sonrası kısmet işte...


Sevdiklerini tanıştırmak bizde aile geleneği, dedemin daha da ileri giderek çöpçatanlık yaptığını, evlenmesine vesile olduklarının düğününde neşeyle dans ettiğini hatırlıyorum. Sonra onlar çoluk çocuğa karışıp da dedemi ziyarete geldiklerinde yaşadığı mutluluğu gözlerinden okurduk, şıpır şıpır ağlardı dedem.


Tanışmalar, bağlar, bağlantılar... Geriye dönüp baktığımda hayatımın hep böyle tanışmalarla yön değiştirdiğini görüyorum. Üniversitede otobüste bir soru sorup tanıştığım arkadaşlarımla hayatım öyle bi değişti ki, “iyi ki” diyorum kendime, “iyi ki onları seçmişim yeri değişen dersin yeni yerini öğrenmek için.”


Ne zamandır işlerinden haberdar olduğum bi tiyatro var, Kare Kabare, kurucusu bizim eko-mistik-çemberli camiadan Şirvan Akan, zamanında armağanlarımızı bulmamıza ve cömertçe sunmamıza vesile olmuş zaman kumbaramız Zumbara sayesinde haberdar olduğu armağan ekonomisi ile derinlemesine tanışınca, içinden gelene yol vermiş, 2012 yılında tiyatrosunu kurmuş ve oyunlarını armağan olarak sunmaya karar vermiş. Kutsal Ekonomi kitabını okuyunca da yaptığı sıra dışı işe inancı pekişmiş Şirvan'ın. O zamandan beri azimle çalışmalarına devam ediyor ve başka bir tiyatronun mümkün olduğunu bize kanlı canlı anlatıyor. Zamanımı uydurdum, rezervasyonumu yaptım, dün gece onları izlemeye gittik arkadaşlarla. İyi ki öyle yapmışız!


Rezervasyon yaparken seçeneklerimiz var, dilersek oyunu izledikten sonra gönlümüzden geçeni para armağanı olarak vermeyi seçebiliyoruz ya da para yerine sahnenin veya tiyatro topluluğunun ihtiyaçlarından istediklerimizi karşılayabiliyoruz. Şenlikli bir liste var karşımızda, bademden zeytinyağına, yoga matına, bildiğimiz bir şeyi öğretmekten gönlümüzden geçen bir başka armağana kadar! Yaratıcı, ilham verici haller daha buradan başlıyor.


Gelelim son oyunları ZBAM'a. Bir araya gelme, topluluk olma, bir arada durma hallerimizi, farklılıklarımızın içindeki aynılığımızı, çelişkilerimizin ve hayallerimizin ortaklaştığı yerleri gerçek hikayeler üzerinden öyle güzel anlatıyorlar ki, ne zamandır kalbimi böyle açan, içimi ferahlatıp yüzümü böylesi güldüren bir çalışmayı canlı izlememiştim. Adlarındaki "kabare"nin hakkını vererek muhteşem bir ortak çalışma hazırlamışlar. Müzikler, şarkılar ve sözleri, hepsi birlikte, bir arada geçirdiğimiz kesintisiz neredeyse iki saatin her anını doldurarak dikkatimizi capcanlı tutmayı başaran bir oyun ZBAM. Komünalimsi oyun dedikleri kadar var.





Aile dostları tiyatro sahnesini kullanmaları için armağan etmiş, onlar da sahnenin yaşamasına bizlerin para armağanları ile katkıda bulunuyorlar. Paranın güzel kullanımı ile hayatlarımızda deneyler yapmaya devam etmek işte bu yüzden kıymetli. Gidin izleyin bence ilk fırsatta, her salı 20:30'da Taksim'de Maya sahnesinde, bir sonraki oyun 2 Nisan'da.


Şu Charles Eisenstein, Kutsal Ekonomi kitabının yazarı, çok yaşasın, e mi! İçimizden gelen armağan verme dürtümüzü bize hatırlattığı, armağan aldığımızda yaşadığımız mutluluk ve minnetle kendiliğinden gelen cömertliği hayatımıza yeniden davet ettiği, berekete giden yolun önce vermekle başladığını deneyerek görmemize vesile olduğu için. “Biz bu toplulukla daha neler yaparız?” diye düşününce boşa heyecanlanmıyorum. Toplulukla birlikte eylediklerimizi anlatıyorum yıllardır ve ne mutlu bize ki ilmek ilmek ördüğümüz bağlarla birbirimize bağlanıp çiçek açıyoruz birlikte.


Harika zamanlar geçirdim yine, şahane yerler gördüm, canlarımla sarıldım bolca, hayalim gerçek oldu. Yeni arkadaşlıklar doğdu, telefonlar alındı verildi, zorlanmalar, açmazlar paylaşıldı. Zor zamanlar geçiren bir canıma "zorlandığında dostlara yaslan" diye muhteşem bir söz söyledi geçen gün Gamzeciğim, içime işledi. Varlıklarıyla varlığımı onurlandıran, armağanlarıyla beni ferahlatan, davetlerime icabet eden tüm canlarıma, bir kez daha, kocaman teşekkür etmek istiyorum. İyi ki varsınız.


Eskiden İstanbul'a “sevgilim” derdim, koynundan çıkıp gidiyorum gibi gelirdi, şimdiyse sevgililerimi birbirlerine emanet edip çok özlediğim doğanın koynuna gidiyorum. Bahar hepimizi çiçeklendirsin, armağanlarımıza bereket olsun.


Dünya Tiyatrolar Günü gelmiş bile! Böyle bir günde bu yazıyı yazmak da bana kısmet oldu ya ona seviniyorum, niyetim desteklenmiş hissediyorum.


Başka bir dünyanın mümkün olduğu tarihi birlikte yazıyor, birlikte oynuyoruz dünya denen kocaman sahnede.


Hepimize kutlu olsun.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.