Renkli yıldızlarım vaaar!…
Bu sonbahar balkonda geçti neredeyse. Güneşten kaçmadığımız zamanları seviyorum, güneş de bizi seviyor baya bi, onsuz üşümek diye de bi durum da olmayınca, orta şekerli kahve gibi, kahve mi çikolata mı belli değil, pek güzel.
Son haftalarda ardı ardına aldığımız haberlerle bir kuyunun dibine düşmüşüm gibi hissettim, orada bi süre çaresizce durdum, ne mantarları gözüm gördü ne bişeyi. Sonunda dipsiz kuyuyu kozaya dönüştürdüm ve küçük küçük işler yaparak kendimi kozadan çıkarmayı başardım. O anda gördüğüm ne varsa ertelemeden yapmak her zaman iyi geliyor. Temizlikle ilgili, Feng Shui kitaplarında kavramıştım, evin enerjisini temizlemek, durağan enerjiyi harekete geçirmek ne demek, ve o zaman anlamıştım dağınık ve kirli bir yerin yanından geçmekle o mekanı derleyip temizledikten sonra orada durmak arasındaki farkı. Bi ferahlık geldiği bariz hissediliyordu, ondandı yığıntı gibi duran kalabalıkların hissettirdiği sıkışıklık. Tam daral gelmesi işte.
Örgüye henüz başlamadım, kışın geldiğini daha hissedemedim ondandır, bi de bu zamanlar sıcak-soğuk havada girişilemeyen ne kadar iş varsa onlara girişme zamanı, bahçeye-eve-mutfağa giriştim, ne komik laf yahu, daldım içine, işimle iç içe girdim haha, kısım kısım, dip köşe temizlik yapıyorum, Selahattin de yardım ediyor, fazlalıklar atılıyor, tasnif yapılıyor, temizlenip yerleştiriliyor. Sırada giysilerin gözden geçmesi var.
Selahattin ile pansiyon işletirken, -bilmeyenler için 93-99 yılları arasında Çıralı’da- bazı kış geceleri niyetlenip durduğumuz bir işe girişmeden önce göz göze bakışırken bulurduk kendimizi, bir anda “hadi mi?” “hadi!”diye gazımızı alır, temizlik işine daldırırdık. Müzikle, çayla, sohbetle yapılan temizliğin bir de cabası mı oluyor ne? Bir telefon gelir, odalar için yer ayrılırdı. Yine bir başka temizlik ve bahçede ne iş varsa onu yapma hareketliliğinin ardından iş teklifi almıştık da neredeyse bir yıl tanıdıklarımızın benzin istasyonunun restoranında yemek yapmıştık, öyle bir zaman geçinmiştik o işle.
Sonbahardan kışa geçiyoruz neredeyse, pırıl güneşli günler sürüyor, güneşin ilk vurduğu teraslardan birindeyim, hem kendimi esnetiyor, hem etrafı dinliyorum, hem de yazıyorum. Gece nemi sen ne mucize bi şeysin! Ara ara yağan yağmurlar ve gece nemi ile birlikte, bahçenin yağmur sonrası mantar bereketi üçer beşer başladı, geçen seneye göre iyi maşallah. Geçen yıl iki tanecik çintar yediydik, iki yeni türü de tanıyıp tadına baktıydık, daha da yağsın yağmurlar inşallah. Dipsiz kuyudan o kadar çıkamamışım ki, ormana bile gidememişim, ara ara bahçeyi gezdirebilmişim kendime o kadar. Ölümle, yasla ve dönüşümle ilgili okudum hep, videolar izledim, boşluğa baktım. Allahtan boşluk yok burada, her yerde bişey var, renk alan yapraklar, dökülüp ıslanan yapraklar, bu mevsim açan çiçekler, kuşlar, masanın altında dökülen kırıntıları toplamaya yakıncağızımıza kadar gelen kızılgerdan… Ahh! Yaşam her yerde!
Bahçede gez, ormanda dolaş!
Çok şükür son bir haftadır mantar sevdama yeniden döndüm, onlar beni gezdirir yavaştan.
****
Elektrikle ilgili son durumumuz şu:
Akülerin parası 14.000 lirayı denkleştirmemize 1500 lira gibi bir rakam kaldı, tamamlayınca aküleri edinelim, geri kalan 4800 lirayı tamamlayana kadar da invertör ve şarj kontrol cihazını borçlanıp taksitle ödeyelim diye düşündük. Panellerin kurulumunda kullanılacak ayakların sabitlenmesi için delik açan aletle güneş santrali firmasının işleri bitince, Kasım sonunda Ankara’ya dönüyorlarmış, dönmeden önce bizim sistemi kurmak istiyorlar, montajı da onlar yapacaklar.
****
Balkondaki küçük yuvarlak masanın etrafında çay- kahve sohbetleri yapıyoruz Selahattin’le, müzik dinliyoruz, birbirimize sevdiğimiz yazıları okuyoruz. Arada küçük şeyler tamir edip balkonu da toplarken kâğıttan renkli yıldızlar katlamaya başladım şimdi, İstanbul’da iken Hasan öğretmişti sağ olsun, dün Emre ve Melis’in hediyesi origami kitabıyla birlikte gelmiş kâğıtlarımla başladım, iplerini geçirdim, hazırlar. Yeni kâğıtlar ısmarladık, bakalım ne renkler gelecek, 10’lu paketler halinde hazırlayacağım, hazır yılbaşı da geliyorken, her türlü kutlama amacıyla kullanılabilir, arkadaşlarınıza paket halinde ya da tek tek, güzel dileklerinizi de yazarak hediye edebilirsiniz. Elektriğimize katkı olacak bu yıldızlar, damlalar yıldız olup yağacak gölümüze.
Bir şeyler satmakla ilgili, ya bir arkadaşıma hediye etmek üzere para toplamak amacıyla ya da bir etkinliğe katılmak için örgü örmek yoluyla bir şeyler yapmışlığım var, yine bir etkinlik için olacak, bu kez daha rahatım bu konuda. Kavramların bir anlamda içlerini boşaltıp başka anlamlar yüklüyoruz ya, sıfırlanıp bildiklerini unutup yeni bilgiye açılmak gibi, almak-satmak yerine armağanlaşma iyi geliyor bana nicedir, armağanlaşmaya vesile olan da türlü güzellikler işte. Otuz yıl falan önce “masa başı işi yapmak istemiyorum” derdim, İstanbul’da iki sene iş hayatı sonrası attım kendimi buralara. Masa başı işi böyle olsun, bayılıyorum kâğıt katlamaya.
İstanbul dönüşü otobüs yolculuğumda çok güler yüzlü, kibar bir muavine, şimdiki deyişle kabin görevlisine denk geldim, 20 yaşlarında, Adem. İnmeme az kala çantamda kalmış bir kâğıt parçasından bir kare kopardım önce, sonra da yıldız yaptım, yıldızın kollarına bir şeyler yazıp ön koltuk arkası küçük cebe koydum, yeni gelen okusun, iyi gelsin. Aa ya temizlik yaparken cart diye buruşturup hop diye çöpe atarlarsa? Hemen vazgeçip o yıldızı Adem’e hediye etmeye karar verdim. Yıldızla ilgili hikâyemi anlattım ve “bu bence sana gelmeliymiş” deyip inerken sundum hediyemi. Yıldızın kollarında şöyle yazıyordu:
Bugün, ne güzel, bir gün, ışığın, parlasın
Yıldız ışığı üzerimize olsun.
Kızılgerdanların, baştankaraların uçuşunu takip ediyorum ormanda, uzakta da olsalar dalların oynamasından anlıyorum hareketlerini, sesleri içimi ferahlatıyor. Matımın yanıbaşında bitmiş çintarları toplayıp kahvaltıya yollanıyorum. Teşekkürler orman.
Ne güzel bir gün, ışığın parlasın bugün…
Yıldızlarımdan alır mısın?
YORUMLAR