Ayna ayna canım ayna!
Aynaya öylesine bakıp geçiyorum ne zamandır, saçına toka iliştirirken, hırkanın omuzları yerine yerleşmiş mi, gözüne kirpik mi kaçmış, bak, geç.
Eskiden uzun uzun aynaya bakar, incelerdim yüzümü, hele ki gençlik yıllarımda. En çok da bir şiiri ezberlerken, kendimi tuvalete mıhlar, banyo dolabı aynasının karşısında çalışırdım, ta ki teklemeden şiiri okuyana kadar.
En çok sevdiğim gözlerimin içine bakmak, bunu her zaman yapmıyorum telaştan, gözlerimin içine baktığımda kendimle başka türlü bir karşılaşma oluyor hep, o anları kalbimde tutuyorum.
Geçen gün arkadaşımızın evindeyiz, tuvaletten çıkışta ellerimi yıkarken kendimi incelemeye başlıyorum aynada, yüzümü kasmış mıyım, kaşlarım çatık mı, nerelerde gevşemeye ihtiyaç var? O anda uzun zamandır olmayan şey oluyor, kendimle değişik bir karşılaşma yaşıyorum, daha önce birkaç kere olmuştu benzer bir bakışma hali, bu seferki ilginç bir yabancılaşma, aynadaki ben bana çok benziyor ama ben değil, bana benden yansıyan halim. Ben gibi görünen ama ben olmayan bi Ayşe var karşımda. Bir an karşımdakini capcanlı görüyorum, o an pencereden giren ışığın açısından mı, aynanın temizliğinden mi ne, sanki arada ayna yok da kankamla karşı karşıyayım, bir başka Ayşe ile. Bu Ayşe yaşsız, her türlü yetersizlik, eksiklik duygusundan uzak, suçluluk hissi ona hiç uğramamış, nötr alanda durabiliyor, bu Ayşe de benim içimde ama her zaman görünmüyor, ara ara karşılaşıyoruz kendisiyle. Güldürüyor beni sonunda, gözümün içine baka baka “hehe, şimdi anladın mı?” diyor. Anlıyorum tabii anlamaz mıyım? Karşımdaki beyaz saçlı kadına bakarken gerilere gidip yirmili yaşlardaki halimle karşılaşıyorum, geçirdiğim tüm evreleri görüyorum sanki o sırada, göz kırpıyorum ona, o da bana “anlaştık mı?” diye soruyor, yine gözlerinin içine bakıp “anlaştık” diyorum ve kankamın omzuna şöyle bir dokunmak istiyorum, parmaklarım aynaya değiyor, teşekkür ediyorum ona, aksime, yansımama, “tüm yorgunluklarını biliyorum ve hissediyorum” diye bir ses duyuyorum fısıltı halinde. Kimin kime söylediği belli değil, bazen yer değiştirdiğimiz oluyor.
Biliyorum ki beni bana göstermek için yargılamak gerekmiyor, yargılandığımda kapanıyorum ve içime hiçbir şey işlemiyor. Zorlandığım konular yoluma ışık, zorlandığım kişiler yolumda rehber oluyorlar, biliyorum. Öğrenmeye istekliyim, hayatın ilginç öğretme yöntemleri, benim de bilgilenme hakkım var, geribildirim bunun için var. Hayat ne getirirse kabulüm demiştim, hâlâ aynı yerde duruyorum. Hayat getirir, hayat götürür, ben dersimi öğrenmenin peşindeyim.
İçinde bulunduğum hal ve durumları oluşturan parçalarımı, davranış ve düşünce kalıplarımı yakalamaya devam ediyorum. Olayları kişiselleştirmeden, kendi genetiğimden ve öğrenmişliklerimden bağımsızlaştırıp yaralarıma baka baka, onları iyileştirme yolunda ilerliyorum, bazen nehir olup çağıldayarak, bazen donup hareketsizleşerek. Her şey benim kontrolümde değil, önce buna teslim oluyorum en başından.
Sistemin dışına çıkmak, sistemin içinde olmak istemiyorum demekle olmuyor sadece, çelişkiler hayatın her köşesinden çıkıp “naniiik” yapabiliyorlar, “gördüm seniii” diyorum arkadaşça. Bi taraftan da gülmeden edemiyorum kendi halime, “yazııık” diyorum bir sonraki an, insanım, beşer şaşıyor bazen.
İnsan varlığı sanki makine, herkesin programı ayrı ayrı ama çok da benzerlikler var. Bir toplulukta yaşıyorken birbirimizin hassasiyetlerini, değerlerini, zihninin ve bedeninin çalışma hallerini, bir sorun oluştuğunda çözme yöntemini, özenini, hevesini, eğilimlerini gözlemleyebilecek, yaşayacak zamana ihtiyaç var. Yaşamadan bilemiyor insan, tahmin yürütmekle ise hiç olmuyor. Ve tüm bunlar için samimiyet elzem.
Ne kadar samimiyim?
Birisiyle bir sorun yaşadığımda bunu o kişi ile çözmek yerine neden aracılara ihtiyaç duyuyorum, neden asıl muhatabımla konuşmuyorum?
Bir zamanlar İstanbul’da bir lokantada çalışmıştım bir süreliğine. İş yeri sahibesi arkadaşım bir gün beni izlemiş, “domatesleri okşar gibi yıkıyorsun, biraz daha hızlanabilirsin bence” dediğinde istersem hızlanabildiğimi görmüştüm. “Yemeğin pirinci biraz fazla olmuş” diye fikrini belirttiğinde ise bir an afallamış ve söylediğinin beni aşağılamak için değil yemeğin iyiliği için olduğuna uyanmıştım. Kişisel algılama tuzağını lehimize çalışan bir mekanizmaya çevirmek mümkün.
Hata yapılabilir hayatta, insanız, hataları duymaya açık olmak da önemli, hayat bazen de hata kaldırmıyor zira. Araç kullanmayı bilmesem de bir aracın direksiyonunun iki elle kullanılması gerektiğini biliyorum, aynı aracın içindeysek ve sen aracı sürerken tek elinle cep telefonundan mesaj yazıyorsan seni uyarmak durumundayım, hepimiz için yaşamsal tehdit söz konusu zira.
Olmayınca da olmuyor, zorla oldurmaya çalışmamayı öğrendim, aletlerin yağlanması için bile farklı farklı incelikte yağlar var, dikiş makinesini zeytinyağı ile yağlamaya kalkışınca makine elden gidiyor, dünyanın en kaliteli zeytinyağı olsa dahi.
Kendimi göremediğimde bana ayna olacak, kendimi şefkatle, her halimle gösterecek alan tutuculara ihtiyacım var.
Aynam olur musun?
Bin bir türlü halim var.
Beni bana göstermek, anlatmak ister misin?
Görmeye istekli, dinlemeye hazırım.
İstersen ben de sana ayna olurum.
Ayna sadece hataları değil güzellikleri de göstermek için var.
Böyle zamanlarda imdadıma yetişen meleklerime sonsuz şükran.
YORUMLAR