Ekmek devrimi…
Yağmuru bekliyoruz. Her şey başını almış, deli gibi büyürken, çayır çimende ufaktan sararmalar başladı, bahar yağmurlarının yokluğuyla sulamaya bu yıl da erken başladık. Hava durumu bugün için yağmur gösteriyordu, matımı ve defterimi sahnenin olduğu taraçaya serdim, bulutlar gelmeye başladı hafiften, bakalım devamı gelecek mi?
Ağaçlar, çiçekler, çalılar ardı sıra çiçekleniyor, önceden yağmış yağmurlarla köklerini derinleştirmiş olanlar sıcağa, susuzluğa dayanıyor, gelincik gibi narin olanlarsa yağmurları bekliyor, bu yıl gelincikler az, yağmur yağarsa daha bir görünür olurlar belki.
Doğada her yılın dinamikleri farklı, kimi yıl şahtere coşuyor, kimi yıl yabani yulaflar her yerde boy gösteriyor. Bu yılımız beyaz papatyalarla coştu, şimdi miskincikler ve sarı papatyalar çiçekte, yoncalar muhteşem tohum biçimlerine dönüşmeye başladılar, deve dikenleri yakında ihtişamlı ve mis kokulu çiçeklerini açmak üzere boylarını uzatıyorlar. Rengârenk mine çiçekleri devam ediyor daha, narin desen onlar da narin, akıl sır ermiyor bu işlere.
Sadece bitkilerde değil tabii bu durumlar, kimi zaman çekirgeler çok oluyor, kimi zaman peygamber devesi, verimi artıran bombus arıları henüz ortada yoklar, müjdeci denen büyük, mavi kanatlı arkadaşlar-oduncu ya da marangoz arı –xylocopa- ise ortalıkta cirit atıyor, akasya ağacının çiçeklerine arılarla birlikte hücum etmiş durumdalar, ağacın altında durup başını göğe kaldıran büyük bir şölene şahitlik ediyor.
Herkes işinde gücünde anlaşılan o ki. Doğa kendi dengesini bir şekilde sağlıyor. Dağlardaki, tepelerdeki çiçekler erişimim dışında bir anlamda, fiili olarak bir şey yapamıyorum belki ama yağmuru çağırıyorum onlara her bakışımda, kendi bahçemdeki canlara elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum, ekip diktiklerimden sorumluyum, en azından bunu biliyorum.
Okuyup gördüklerimden edindiğim izlenimlere göre, çaresizlik hissi yavaş yavaş geçiyor, isyan kabullenmeye dönüşüyor, kabullenmenin ötesine geçip şimdi ne yapabiliriz diye düşünenler bir araya gelip güzel işlere vesile oluyorlar, Bi Komşu diye bir oluşum var şimdi, ihtiyaç sahipleri faturalarını sisteme giriyorlar, dileyen en acil ihtiyacı olanların faturalarını ödeyebiliyor. Yakın zamanda da Yurttaş Dayanışma Ağı kuruldu, ihtiyacı gör, yurttaşı gözet, dayanışmayı büyüt sloganı ile, gönüllü dayanışmalarını il-ilçe-mahalle bazında listeleyerek haritalandırıyorlar, bunun için de yurttaş desteğine ihtiyaçları var.
Zor zamanlarda gidişat böyle oluyor, kaybolmaya yüz tutan bağlarımızı hatırlıyoruz. Oturarak başarıya ulaşan tek canlı tavuktur diye türetme bir söz vardı, öyle olmadığını görüyoruz hep birlikte, sakin bir hareketlilik içindeyiz, bu tuhaf zamanlar bittiğinde şöyle bir maskeli çalışan heykeli bekliyorum: Taksim’deki heykelin her yüzünde farklı karakterlerin olması gibi, bir yüzünde sağlık çalışanlarının, diğer yüzlerinde paketiyle kargo, sepetiyle apartman görevlisi, sebze-meyveleriyle çiftçi ve ortada da ellerinde ekmekleriyle insanlar, çiçek gibi. Bu zaman ekmek devrimi diye anılacak bence.
Bu haftaki yazımı flora dizisinin Aktif Umut- İçinde bulunduğumuz karmaşaya çıldırmadan nasıl göğüs gerebiliriz? kitabından bir bölümle bitiriyorum, sanki tam da bu zamanlar için yazılmış.
“Yiyeceklerimiz eksiksiz bir şekilde masamıza geldiği takdirde, hayatta kalmak için yaratıcılığımızı ve sosyal zekâmızı kullanmamıza gerek kalmaz. Bir felaket anında durum farklıdır. Tehlikenin yakınlığı, işbirliği eğilimimizi ve zekâmızın kıvraklığını, canlılığı ve topluluğu yeni seviyelere çıkaracak şekilde harekete geçirir. Dükkânları su bastığında ve sistem bozulduğunda yardım eli uzatan bir komşu ya da doğaçlama bir aşevi, paranın ya da statünün sağlayabileceğinden çok daha fazla güvence sunar. Birbirimize yardım etmek için çaba gösterirken hayatlarımız daha anlamlı ve tatmin edici bir hale gelir. Tek başımıza başarıya ulaşamadığımızı ve yaşamadığımızı keşfederiz.”
Ha gayret, biraz daha sabır, çoğu gitti azı kaldı.
Ve yağmur başladı.
YORUMLAR