Paraşüt
Geçen hafta canım Berna’nın davetiyle, oluşturduğu kadın çemberine katıldım. Dingin sesiyle rehberlik yaptığı meditasyon sırasında bir kuğuyu takip ettik, kuğunun öncülüğünde suya girmeye çalışırken kulağımda güçlü bir ses duydum:
Yapamazsın!
Önce irkildim bu sesle, hemen ardından kuğunun zarif ve yavaş hareketlerini izledim ve bana yumuşacık sesiyle yapabilirsin dediğini yine aynı keskinlikte, kulağımın içinde duydum. Daldım suya, kendimi kuğu gibi nazikçe bıraktım.
Meditasyon sırasında yaşadığım başka küçük aydınlanmalarla birlikte bana açılan hisleri paylaşmak istiyorum bugün.
Çocukluktan ergenliğe geçiş zamanlarım, ailem tutucu değil, arkadaşlarımı ziyarete gidiyorum, istediğim yere gitmek için haber vermem yeterli oluyor, o güveni sağlamışlar, “nereye istersen gidebilirsin, yeter ki doğru söyle” demişler, ben de o güveni sarsmamak için olsa gerek, hep doğrusu neyse onu söyleyip gidiyorum gönlümce, sinemaya, tiyatroya, yazları arkadaşlarımın yazlığına, her şey yolunda.
Gençlik işte, nereden kalbime düştüyse, paraşütle atlamak istiyorum, günün birinde bu isteğimi dile getiriyorum fakat annem kaygılı bir insan, hemen alevleniyor:
“Hayır! Yapamazsın! Olmaz öyle saçma şey! Ne gerek var öyle tehlikeli şeylere!”
İçimde yükselen şey öylece sönüveriyor, peşine de düşmüyorum yıllarca, şimdi düşünüyorum da Allah bilir yükseklik korkum o zamandan sonra oluşuyor, bilinçaltının oyunları ne de kurnazca, yapamazsın, kılıf hazır, zaten yükseklikten korkuyorsun! Şimdi bile yüksekten atladığımı düşündükçe içim bir tuhaf oluyor. Yapamaz mıydım gerçekten?
Bazen düşünüyorum da, paraşütle atlasaymışım nasıl bir insan olurmuşum? İçimdeki çekingen, temkinli, bazen korkak Ayşe’yi görüyorum artık, ne zaman olmuş kırılmalar diye düşünürken bunlar geliyor: “Sen sokakta oynayamazsın, koşamazsın, terlememelisin, nefesin kesilir!” Çocukluktaki uzun süren astım hastalığım sırasında, sokakta oynayan çocuklardan biri olamayan Ayşe eksik hissetmiş kendini, uzaktan izlemiş pek çok şeyi, oyunlara katılamamış. Kim bilir daha neleri aldım ve kabul ettim, onların da birer birer bana açılmasını diliyorum.
Anneler gününe denk gelen bu özel çemberde kendimle ilgili başka açılımlar da oldu, hatta bu yapamazsınlarla ilgili olduğunu düşünüyorum bir açıdan. Zaman zaman ortaya çıkan “hırçın” Ayşe’nin hırçınlığının sebebini anladım, anne olamayışından. Anne olamadığım için kendimi bir anlamda “beceriksiz” olarak niteleyeşimi, “ya özürlü bir çocuk doğurursam” korkusunun kaynağı olarak anneanne ve dedemin sağır-dilsiz olmasını - halbuki onların özürlü halleri doğuştan değil-, baba tarafımda da başka sağır-dilsiz akrabamızın bulunmasını, o akrabamızın özrünün doğuştan mı olduğunu babama hiç sormamış olduğumu fark ettim. Küçük küçük fakat önemli aydınlanmalar. Nasıl yerleşiyor korkular insanın içine, nasıl izin veriyoruz olan bitene, nasıl uyduruyoruz bu hikâyeleri de onlara inanıp duruyor, yıllarca bu hikâyelerle birlikte yaşıyoruz. Muamma.
Geçen yaz, kardeşimle annemin yanına, Şarköy’e gitmişiz, eskisi gibi kumsal yok, beton dökülmüş ve denizin dalgalarıyla birlikte, merdivenle denize inilen yerde su birikintisi olmuş, yosun tutmuş yerler,kayganlaşmış. Annem deniz kenarına ilk gidişimde tembih ediyor: “Dikkat edin kayıyor orası, terlikle gidin.” Öğreniyorum ne derece kaygan olduğunu ve sonrasında bir sabah merdivene doğru terliksiz yürüyorum, annemin gözleri dehşetle açılıyor:
“Ayşe terliklerini giy!”
“Yavaşça yürüyorum anne, merak etme dikkat ediyorum.”
“Olmaz, kayarsın, terliklerini- giy- diyorum –sana!”
Elinin işaret parmağını yüzüme doğru uzatarak emir veriyor sanki, öfke yükseliyor içimden: “Anne benimle böyle konuşamazsın, üstelik herkesin içinde, 54 yaşındayım ben!”
“Konuşurum! Herkesle böyle konuşuyorum ben!”
“Kimseyle böyle konuşmamalısın anne!”
Denize yalınayak yürüyerek gidiyorum, kaymıyorum da, deniz ferahlatıyor biraz ama içimdeki kabaran duygular geçmiyor. Yeterince büyüdüm artık, yine de annemin sözlerinden, tavırlarından etkileniyorum.
Meditasyon sırasında tüm bunları fark etmek dönüştürücü oldu benim için. Bilincin ışığına çıkardığım her şey gibi bu korkularımı da buyur ettim, sevgiyle uğurladım, kendimi de annemi de affettim, sonuçta o da ölümden dönmüş çocuğunu korumaya uğraşıyordu kendince ve kaybetmekten korkuyordu. Umarım şifası anneme, oradan atalarıma kadar ulaşmıştır.
Belki paraşütle atlayamam ama başka şeyler yapabilirim, yapamam diye kendimi inandırdığım kim bilir başka hikâyelerim de vardır, inşallah onlar da açılsın birer birer, gün yüzü görsün, şifalansın.
İçin rahat olsun anneciğim, kendimi koruyabilirim ve korktuğum şeyleri de yapabilirim.
İçimizdeki çocuğun büyümesine izin verdiğimiz zamanlar olsun.
Ve teşekkürler Berna, aracı olduğun şifa pek çok cana ulaşsın dilerim.
YORUMLAR