Varsaymak halleri
Uzunca bir zamandır kendimle çalışıyorum. Düşünce biçimimi, kendimi ifade ederken seçtiğim kelimeleri mercek altına alıyorum. Bağlantıda olduğum kişilerin cümlelerinin bende bıraktığı etkiye odaklanıyor, duygu ve ihtiyaçlarlarımla bağlantılı olarak kendimi ifade etmeye özen ve dikkat koyuyorum. Özünde, Şiddetsiz İletişim'i bir yaşam diline dönüştürme arzusuyla hayatımı sürdürüyorum. Böyle bir bilinçle yaşama gayretimin içinde kendime dair çok sayıda farkındalığım oluyor ki insan olma yolunda gelişim ve dönüşümümü destekliyor. Bu farkındalıklar; bir odanın içinde oturarak, bir kitap okuyarak, bir ekrana bakarak olmuyor. En derin farkındalıklarımı başka insanlarla bağlar kurmaya çalışırken fark ediyorum. Birlikte yaşadığımız bu gezegen üzerindeki milyonlarca insandan belki bin-iki bin tanesini tanıyorum. Bin-iki bin kişinin belki sadece yüz tanesiyle düzenli ve sürdürülebilir ilişki içerisindeyim. Yüz tanenin içinde belki beş - on tanesi canım ciğerim dediklerim. Neticede şehrin en kalabalık caddesinde de doğanın en ücra köşesinde de temas ettiğim, iletişim kurduğum, gönülden ya da yüzeyden bağlantı kurduğum insanlar var. Varlıklarından tam bağımsız olduklarım yani ne yapsa etkilenmediklerim, varlıklarına tam bağımlı olduklarım, ne yapsa etkilendiklerim, o olmazsa hayatımı sürdüremem gibi düşündüklerim var. Bağımlı-bağımsızın ötesinde yaptığı eylemlerden etkilendiklerim ve yaptığım eylemlerden etkilenenler var. Birbirimize bağlarla sürdürdüğümüz bir hayat var.
Sürdürdüğün bu hayatın içinde kendini yalnız hissettiğin oluyor mu? Fark eder misin; kendini gerçekten yalnız mı hissediyorsun o anlarda, yalnız olduğunu mu düşünüyorsun? İkisinin arasında ne fark var Burcu? dersen; yalnızlık hissetmeyi ben bedenimin ürpermesinden, içime düşen hafif tedirginlik halinden anlıyorum. Yalnız olduğumu düşündüğüm zamanlarda ise, içimden biri ya da birilerine karşı öfkeli suçlamalar, iddialı yargılar çıkıyor. İçimden çıkan yargıcı düşüncelere baktığımda ise; büyük bir şaşkınlıkla yüzleşiyorum. Zihnimin hızla kaydığı varsayımları fark etmenin şaşkınlığı bu. Varsayıma dair senaryolarımın, bedenimde oluşan hislerle değil de zihnimden geçen düşüncelerle ilişkili olduğunu biliyorum. Çünkü; zihin kendini güvende tutmak için boşlukları doldurmayı seviyor ve hatta bunu ben fark etmeden yapıyor. Varsayımlarımın altı boş çıktığında ise, şaşkınlığıma üzüntü eşlik ediyor. Üzüntü ile durmak zorlayıcı olabiliyor, çünkü üzüntü zihinin daha çok senaryo üretmesi sonucunu doğuruyor, şayet ki üzüntü içinde duramıyorsam. Ne demek istediğimi daha anlaşılır hale getirmek için somut bir kaç örnek üzerinden anlatmayı deneyeceğim.
Diyelim birine mesaj gönderdin, mesajın içeriğinde de birlikte zaman geçirmeye dair bir davet var. Hatta şöyle diyelim; “Bugün saat 17:00’da buluşalım mı?” yazdın mesajda. Mesajı gönderdiğin kişinin mesajı okuduğuna eminsin. Mesajı okuduktan sonra ilk 5 dakikada mesajına cevap gelmemesi üzerine kuracağım örneğimi. İlk 5 dakikada gelmeyen cevapla nasılsın? İlk 1 saatte gelmeyen cevapla nasılsın? İlk 5 saatte gelmeyen cevapla nasılsın? 24 saat sonunda gelmeyen cevapla nasılsın? Bu seçenekler üzerine ayrı ayrı düşünmeye davet ederim seni.
İlk 5 dakikada gelmeyen cevap için bir çoğunuzun zihninden “belki işi vardır.” düşüncesi geçmiş olabilir. Bu “belki işi vardır” düşüncesinin bir varsayım olduğunu fark etmeni çok isterim. Sonrasındaki süreler için zihninden ne gibi düşünceler geçiyor, onları da fark edersen zihninin ürettiği senaryo çeştliliği ile yüzleşebilirsin. Çünkü bu varsayım, "benimle arkadaşlık etmek istemiyor" ve “ne hali varsa görsün, beni istemeyeni ben hiç istemem. Bir daha da ona bir şey yazmam.” düşüncesine kadar ulaşabilir.
Gönlümüzden geçenlerle hayatın hakikatleri birbiriyle uyuşmadığında zihin acının içinde kalmak yerine, kendini güvende hissetmesine hizmet edecek bir yol ya da düşünce arayışına çok hızlı bir şekilde girebiliyor. Bazen bu düşüncelerden birine sıkı sıkıya tutunuyor ve o düşünceyi hakikatmiş gibi benimseyebiliyor.
Oysa ki, varsaymak yerine sormak bir yol.
“Sana saat 12:30’da mesaj gönderdim. Mesajımı 12:35’te gördün. Bana ertesi sabah 09:00’da cevap verdin, işin mi vardı?” Zihnimden geçen düşünceyi bir olasılık olarak düşündüğümü ifade etmek ve bunun doğruluğunu yoklamak bir seçim. Cevap "evet" olabilir, cevap "yok, hayır" da olabilir. Mesajı gönderen kişi aklıma bile gelmeyen bir durumun içinde olabilir. Beklediğim cevabı alıncaya kadar binlerce düşünce bulutunun içinde kaybolmuş, hayatın gerçekliğinde kopmuş olabilirim.
Varsayımla hareket ettiğim her anın beni düşüncelerime bağladığını ve düşüncemin doğruluğuna inandırdığını fark ediyorum. Düşüncem doğru çıkmadığında, o kişinin misal elzem bir durum içinde olduğunu duyduğumda yaşadığım utancı ağırlamak epey zorlayıcı oluyor. Kişiden bağımsızlaşmak/bir daha da davet etmem yerine düşüncelerimden bağımsızlaşmak hayatımı ferahlıkla sürdürmemi destekliyor.
İletişim halinde olduğum insanlardan tam bağımsız olmanın mümkün olmadığını, fiziksel ya da duygusal olarak bağımlı olmanın hayatımı ferahlıkla sürdürmeme hizmet etmediğini fark ediyorum. Bu hayatta birbirimizle bağlı ve bağlantılı ilişkiler sürdürerek var olabildiğimize göre, varolmak için varsaymayı değil “doğru mu? Öyle mi? Bu sana uyar mı?” gibi sorularla düşüncemi sormayı ve seçimlerimi aldığım cevaplara göre belirlemeyi önemli buluyorum.
Aklına "Alamadığım cevaplarla, net olmayan ifadelerle, güven ve dürüstlüğün olmadığı ilişkilerle ne yapacağım?" gibi sorular geldiyse; bu sorularına ışık tutacak ve farkındalığını destekleyecek düşüncelerim başka bir yazının konusu olabilir.
Şimdi sana davetim;
Varsaydıklarından nasıl etkilendiğin üzerine biraz düşünür müsün?
Birine söylediğin bir cümleyi o kişinin anladığını varsaydığın halleri, cevabını alamadığın sorularla durmakta zorlandığında zihninin varsayımlarıyla düşüncelerini nasıl beslediğini ve bu varsayımların kendinle ilişkini ve diğer kişiyle bağlantını nasıl etkilediğini biraz gözlemler misin?
Farkındalıklarını benimle paylaşmak istersen burcubgrn@gmail.com mail adresim aracılığı ile bana ulaşabilirsin.
Keyifli olsun keşiflerin.
YORUMLAR