Arkadaşlık ilişkileri üzerine - 2
Arkadaşlık ilişkileri üzerine - 2
İşler biraz uzamıştı. Birkaç kişi akşam çıkmamış, çalışıyorduk. Biraz ara verdim. Kafam dağılsın diye kenarda duran gazeteyi alıp sudoku çözmeye başladım. İki masa ötedeki arkadaşım tepeme dikildi. “Vay, ileri seviye ha! Demek zoru seviyorsun!” Yüzüne anlamsız baktım. “Diğerlerini çözmüşler, bir bu kalmış” dedim. “Ne o, kurşun kalem var elinde, korkuyor musun?” sorusuna cevap ararken masasına koştu. Tükenmez kalemiyle sandalyesini çeke çeke heyecanla geldi. “Çekil” dedi, “beraber çözelim.” “Olur” dedim, sandalyemi sağa doğru yürütüp yer açtım.
Sudoku çözmeyi çok seviyorum. Şalteri indirmek için mükemmel bir yol. Hangi kutuya hangi sayının gelebileceğini düşünürken sıfırlanıyorum. Ancak bu konuda hiçbir şampiyonaya katılmadım, önümüzdeki günler ya da daha ilerisi için de bu tür bir hedefim yok. O akşam da yoktu.
Boş kutuları rakamlarla doldurmak için sabırsızlanıyordu iş arkadaşım. İş arkadaşıydık ama iyi de arkadaştık aslında. Dışarıda da görüşüyorduk. Birbirimizin evine gidip geliyorduk. Fakat o akşam, yüzünde o güne kadar hiç görmediğim tuhaf bir ifade fark ettim. Sanki ringe boks maçına çıkmışız gibi davranıyordu. Kutusuna yerleştirdiği her bir rakam, rakibine attığı bir yumrukmuş gibi seviniyordu.
“Al istersen, sen devam et” dedim. “Korktun, kaçıyorsun” dedi. Diyecek bir şey bulamadım. Kaçmadığımı ispat etmek için artık bana zevk vermeyen bulmacaya devam mı edeyim? “Evet, korktum, kaçıyorum” mu diyeyim? Arkadaşıma? “Yok” dedim, “kafamı dağıtsın diye başladım, ama kafamı yordu.” Ben ne dersem diyeyim, elimizdeki ne olursa olsun, o kendini ringde erkenden rakibini yere devirmiş gibi hissediyordu. Kalkıp kahve makinesine gittim. Sonra hava almak için kapının önüne çıktım.
O akşamki davranışını kişisel almıştım. Ancak ilerleyen günlerde fark ettim ki, aslında onun genel hali bu, bana karşı bir tavır sergilemiş değil. Zekâ veya zekâya işaret eden herhangi bir şey söz konusuysa, hemen harekete geçiyor. Zekâ konusunda gelişmiş bir rekabet duygusu var. Kendi zekâsını parlatmak için zemin müsait değilse, o an adı geçen kişinin zekâsını küçümseyecek şekilde konuşuyor.
Geriye doğru bakınca bazı şeyleri görmezden, duymazdan geldiğimi fark ettim. Meselâ bir defasında bilgisayar programlarından bahsediyorduk, aynı yerde çalışan bir başka arkadaşımızın yazılım deneyimi gelmişti aklıma. “Ona bir soralım” demiştim. Kahkahayla gülüp “Ay o ne anlar, onda matematik kafası yok ki” demişti.
Bir başka sefer, hesap makinesi kullanmadan üç basamaklı beş sayıyı toplayabildiğini söylemişti. Bir öğle üzeri yemek yerken, “Hülya Avşar sizce zeki mi?” diye uzun masada mini anket yaptığını hatırladım, “Bence hiç de zeki değil” diye ısrar ettiğini.
Zaman içinde arkadaşlığımız çözülmeye başladı. Artık birbirimizin evine gidip gelmiyor, iş çıkışı oturup bir şeyler içmiyorduk. Sadece benimle, yazılım deneyimi olan arkadaşımızla değil, işyerindeki herkesle arası açılmıştı.
İnsanın kendini diğerlerinden daha zeki bulmasının ve bunu kanıtlamak için fırsat kollamasının, sevilmemek ve yalnız kalmak gibi doğal sonuçları var.
Arkadaşlık biraz hizalanmak, dengelenmek, sakinleşmek, denkleşmek demek. Rekabete gelmiyor.
YORUMLAR