En berbat ilişki bile huzura erebilir


burada


Hemfikir sayılırım, zaten koskoca psikologların tespiti, ben kimim ki “Yanlıştır” diyeyim! Fakat naçizane, minik bir itirazım var, herhalde bu kadarına da hakkım var.


Bence çoğumuz üçüncü aşka erişemeden, bir ömür bir karış suratla, söylene söylene, şikâyet ede ede göçüp gidiyoruz. Bir ara reklâmlarda bir adam vardı, bir türlü önüne koyulanları beğenmiyor, “Bu değil... Bu değil, bu hiç değil... Beni anlamıyorsunuz. Hayır, istediğim bu değil!” deyip duruyordu. Onun gibi biz de gelene gidene, avladığımıza avlandığımıza “Bu değil, beni anlamıyorlar” diye diye ikinci aşkta takılıp kalıyoruz.


Olgun aşk denen üçüncüyü yaşayabilmesi için, insanın önce kendisinin olgunlaşması gerekir herhalde. Arayıp duran, “Ah bir de sarışınına bakayım”, “A-ha! Yeşil gözlü hiç denememiştim”, “Kumralın bu tonunu hiç tanımamıştım”, “Bu sefer çok güzel, çok yakışıklı olsun”, “Bu defa başka dil konuşsun”, “Şimdi biraz daha uzuna bakınayım”, “Göbeği olmasın, karnı dümdüz olsun”, “Kısa boylularla çok esmerler nasıllar acaba?”... diye diye aranan biri olgunlaşmış sayılır mı?


Hayatı tanımayan, bundan kaynaklanan doğal keşfetme arzusuyla arayışlara giren bir ergenin sergileyeceği davranışlar bunlar. Şimdi hemen erkeklere çamur atmayalım, zira ergenliğin cinsiyeti yok. Acaba kaçımız, ergenliğimizi kaç yaşında tamamlıyoruz? Hüsran dolu aşk maceralarına kahretmeden önce dönüp kemik yaşımızla, takvim yaşımızla beraber bakmamız gereken bence bu, ergenlik yaşımız.


Bu ergenlik hali sürünce, insan “karmaşık” dedikleri ikinci tip aşkı bozuk plak gibi çalmaya devam ediyor veya sahte para basar gibi tekrar tekrar basmaya. Aradığı, insan değil, kalp değil, ruh değil, sadece et de değil. Çok inç LED televizyon, güderi kanepe, iki kapılı, hattâ bir kapısından soğuk suyla buz veren buzdolabı, A sınıfı klima, büyük boy fritöz gibi bir şey. Ya da şık bir gömlek, etek, kravat, ayakkabı gibi. Aşk, konforu, lüksü yaşatana sahip olmaktır! Aşk, yanında kendine yakışanı taşımaktır! Aşk, ele güne göstermek, caka satmaktır!


En bilmem nesini aramaktan vazgeçmeyince, herkesi kendi istediğin şekle sokmaya çalışıp kimseyi olduğu gibi kabul etmeyince, istemelere doyamayıp bu isteklerini hayatına girenler gerçekleştirsinler diye beklentiler, buhranlar içine girince huzur bulamıyorsun elbet. Bulan var mı? Karmaşalar içinde, karmakarışık aşklar yaşayıp durursun. İlişkisinde huzursuzluktan ölüp de kendi içinde dupduru olan, dibindeki renkli balıklar görünen var mı aramızda?


Ezcümle, ergenliği zamanında bitirmek lâzım. Artık ne lazımsa yapıp edip, yani keşfedip yaşayıp öğrenip bilip vaktinde vedalaşmak lazım bu halle. Otuzlarda, hattâ kırklarda ergenlik zor, çekilmiyor. Ne insan kendini çekebiliyor ne de etrafındakiler insanı çekebiliyor. Ergenliği vaktinde bitirmek lâzım. Huzurlu bir ilişki yaşamak için değil, huzura erebilmek için. Çünkü insan ancak kendi huzura ererse, huzurlu bir ilişki yaşayabiliyor. “Bulabiliyor” değil, yaşayabiliyor.


O zaman en berbat bir ilişkinin bile, ergenlik hallerini karşılıklı bitirme durumunda huzura erme ihtimali var mı? Ergen hırçınlığı, bencilliği, beklentisi, arayışı biterse ve gereken özürler gerektiği gibi dilenirse ve ergen halleri tekrarlanmaz ise bence var, naçizane.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.