Dört gün yokum deyince...

Yoğunluk, koşturmaca, yoğunluk, koşturmaca. Sürekli bir böyle bir kısır döngü içindeyim bu aralar. Bir takım işleri yetiştirme çabası… Oh diye bir nefes almak istiyorum. İşin kötüsü bu koşturmaca içinde kendimi gün içinde sürekli kaşlarımı çatık halde iken buluyorum. Hemen farkında ol pozisyonuna geçip, iki dakika kendimi hayattan soyutlayıp devam ediyorum ama birkaç saat sonra gene aynı pozisyon. İnanmazsınız iki kaşım arasında kırışıklık oluşmaya başlamış. Hatta tam şimdi şu anda bile fark ettim ki, kaşlar çatık.


Öncelikli koşturma kızım ile ilgili. Rutin aktivitelerimiz. Sonra klasik ev işler, sonra doulalık Bir de bu ara yeni bir telaşımız var. Doula, Doğuma Hazırlık Eğitmeni, Hamile Egzersiz Uzmanı birkaç arkadaş anne adaylarının doğumun doğallığını keşfetmeleri misyonu doğrultusunda küçük bir girişimimiz oldu. Bu girişim ile birlikte Anne, Bebek ve Çocuk Fuarı’ na katılacağız. Fuar hazırlıkları son hızı ile devam etti tüm hafta boyunca. Bugün de standımız içi hazırlık yaptık fuar alanında. Hal böyle olunca kızımı sürekli ya anneannesine, ya babaannesine hafta sonu ise de babasına bırakıp çıkıyorum. Geçen gün kızımı karşıma alıp dört gün boyunca sabahtan akşama kadar evde olmayacağımı, işlerimin olacağını söyledim. Hatta kendisi hemen günlük programını saymaya başladı. Bir de babaanne olacağım, iki de anneanne olacağım, üç ve dört ile de baba ile olacağım (dört gün dediğim için kendince saydı) değil mi diye teyitleşti benimle. Bu arada parantez açayım, kızım henüz kreşe gitmiyor; doğumundan beri de ben bakıyorum. Birden dört gün üst üste olmayacağım fikrini pek sevmese de o an huysuzluk yapmadı. Ta ki Perşembe gecesine kadar.





Perşembe günü yani kızıma göre gün bir; ben fuar stant hazırlığında, kızımda bizim evde babaanne ile birlikte idi. Akşamüstü saatlerinde birbirimize kavuştuk. Yemek sonrası kitap okuma ve akabinde uyku saati geldiğinde ilginç bir şey oldu. Kitaplarımızı okumuş, ışıklarımızı söndürmüş, birbirimize sarılıp, iyi geceler demiştik. Sonra birden bir şey oldu ve kızım bana kızmaya başladı. Elini neden yastığıma koyuyorsun, sıcak yaptın şimdi yastığımı diye ağlama başladı. Şimdi normalde “yastığımı, yatağımı, çarşafımı sıcak yaptın” diye bana kızar, sıcak olmasından hiç hoşlanmaz ama bu sefer nasıl içli bir ağlama. İnanamadım. İşte o an anladım ki, aslında yastık sıcak oldu diye ya da ben elimi yastığa koydum diye ağlamıyor. Tüm gün ayrı kalmanın üstüne bir de sonraki üç gün boyunca ayrı kalacağının duygusal bir patlamasını yaşıyordu. “Haklısın özür dilerim. Senin hoşlanmadığın bir şey yaptım bir daha dokunmam yastığına” diyerek sarıldım. Yanında olduğumu söyleyerek, dokunmalarım ile pekiştirdim. Biliyordum ki tam bir öfke patlaması da olmasa duygusal bir durumun, yaşanan ve yaşanabilecek bir özlem için küçük bir ağlama durumu idi. Yastığın sıcak olması bahane idi. Çok kısa süre sonra da sakinleşti ve mutlu bir şekilde uyudu.


Eskiden olsa annelerimiz böyle mi yapardı? Tabi ki hayır, mesela onların Aletha J. Solter’ i yoktu. Aslında şimdi aklıma bir fikir geldi, anne adayı daha hamileliğinde çocuk gelişimi için kendisinin ön gördüğü bazı kitapları doğuma kadar annesinden/kayınvalidesinden okumalarını istese? Kulağa hoş geliyor aslında, hatta ben çok sevdim bu fikri. Ya siz?

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.