Ödev dediğimiz tek dişi kalmış canavar
Dünya üzerinde Einstein’dan Steve Jobs’a birçok dâhinin ya üniversite ya lise terk olmasına hiç şaşırmıyorum. Ünlü hikayeyi belki bilirsiniz, Steve Jobs 70’li yıllarda genç bir öğrenciyken üniversiteyi bırakıyor ve 1.5 yıl boyunca kafayı kaligrafiye takıyor. Ne işine yarayacağını bildiği ama heyecan duymadığı şeyleri bırakıp, büyük haz aldığı lakin hiç bir işe yaramayacakmış gibi gözüken bir şeye girişiyor. Hikayenin sonunu biliyorsunuz. Bu makaleyi bir Macbook Pro’da yazıyorum ve Apple dizaynlarında Steve Jobs’un kaligrafi sevdasının ve gelişen estetik algısının büyük rol oynadığını daha sonra kendi ağzından da dinlemiştik.
Ama bu tür seçimler bütün anne babaların ödünü koparıyor. Çocuğunuz aniden üniversiteyi bırakıp kafayı kaligrafiye sarsa büyük bir kısmınız cinnet geçirirdiniz. Konu şu ki eğitim sandığımız süreç eğitim değil. Her türlü öğrenme önce heyecan uyandırmalı. Çocuklar henüz bizim gibi içleri geçmiş olmadığından zaten gerekli sinyalleri veriyorlar. Hepsi ödevden nefret ediyor. Eğer çocuklar bir şeyden nefret ediyorsa yüzde yüz haklıdırlar.
En rahatsız olduğum laf ise “ilkokula yeni başladılar, alışacaklar.” Çocuklar tabii ki alışıyorlar. Ama doğalarına aykırı olana neden alışsınlar? Heyecan duymaktan ümitlerini neden kessinler? Öğrenmek eşittir sıkılmak neden olsun?
Ken Robinson’ın Alfabe isimli çalışmasında 2 yaşında ve 18 yaşında iki farklı grupta yaratıcılık diye tanımlayabileceğimiz spesifik bir tür yetenek ölçülmüş. 2 yaş grubundaki çocukların %98’i dahi boyutunda yaratıcı çıkmış, 18 yaş grubunda dahi oranı %2’ye inmiş. Acaba 2 yaşından 18 yaşına gelirken bu çocuklara ne olmuş? Bana sorarsanız bir güzel evire çevire eğitilmişler.
Benim içimdeki öğrenme isteği her geçen gün artıyor. Kendim karnımda kelebeklerle yaşarken, her güne iştahla uyanırken çocuğuma istemediği ödevi yaptırmak zor geliyor. Günde 7 saatini okulda geçiren çocuğum eve geldiğinde canı ne istiyorsa onu yapsın istiyorum.
Üstelik bu sistemi bir kader gibi yaşıyoruz. Başka bir eğitimin mümkün olduğunun farkında değiliz. Dünyada eli yüzü düzgün sistemlerde ödev zaten yok, bırakın ödevi geçtiğimiz günlerde Finlandiya’da okullarda klasik anlamda derslerin de kalktığını öğrendik.
Türkiye’de de gerçek eğitime yönelen okullar artık var. Çok yeniler ama yıllar içinde giderek serpilecekler. Üstelik veliler bu okullara giden çocuklar mühendis, doktor olamayacak sanıyor. Hiç klasik bir yaklaşım olmayan Waldorf sisteminden mezun olan yetişkinlerle ilgili bir araştırma okumuştum, bu yaklaşımdan mezun olan çocuklar diğer çocuklar gibi her türlü mesleğe yönelmişler. Araştırmada klasik okullardan mezun olanlardan farklı tek bir sonuç var; o da Waldorf mezunları seçtikleri mesleklerden memnunlar, yaptıkları işten zevk alıyorlar. Kaçımız bunu söyleyebiliriz? Kaç kişi sabah yataktan işe gitmek için iştahla uyanıyor? Sezgileriniz okul ve aileniz tarafından budanmasaydı yaptığınız işi yapıyor, yaşadığınız hayatı yaşıyor olur muydunuz?
YORUMLAR