Koç gibi, taş gibi...
Oğlanın kahvaltısını yaptırdım, mama sandalyesinde oturuyor. Elinde minik bir kavanoz, kapağını açıp kapatma uğraşında...
Aman uğraşsın!
Hemen koşup elektrik süpürgesini kaptığım gibi başladım delicesine bir süpürge işine…
Aman oğlum uğraşadursun! O sıkılmadan oturursa yerinde, benim deliliğim çabuk sona erecek.
Uğultu eşliğinde bir o yana bir bu yana hoplatıyorum süpürgeyi…
Hafif nitekim... Hamileyken zor olur ağırını sürüklemek diye aldıydık bu fare suratlıyı…
İyi ki almışız, hala onu çok seviyorum.
Hoppala hoppala mutfağa kadar geldim, oğlan hala uğraşıyor, aman uğraşsın!
Bir anda, süpürgenin süprüntüleri içine çektiği kafası duvarın süpürgeliğine dokundu. Ay be ya, dokunmaz olaydı!
Süpürgelik kendini yere attı. Şu kolonların etrafını parça parça dönerler ya işte o süpürgelik parçasıydı kopup savrulan.
Parkenin o yanı çıplak kalıvermez mi?
Benim sağ gözümün kapağı titreyiverdi. Nasıl titremesin, bu kaçıncı süpürgelik intiharı…
İki aydır, kendini atan atana...
Daha iki ay bile olmadı aslında; hani şu “evini çok sevenlerin” gittiği mağazaya gitmiş, onca araştırma sonrasında “Biz de evimizi çok seviyoruz” deme gafletinde bulunuvermiştik.
Ustalarıyla birlikte gelip koridora ve mutfağa parke döşeyiverdiler. Aslında pek döşedikleri söylenemez ya...
Süpürgelikler ardı arkasına fırlıyor, parkeler oldukları yerde bir şişip bir geriliyor.
Anlaşılmaz bir ego!
Koç gibi, taş gibi bir döşeme işleminden sonra parkelerin üzerinde kalan zamk lekelerinden söz etmiyorum bile; zira her görüşümde sol gözümün kapağı titremekte!
Alışılmış bir sinirse, sol gözümün kapağı titrer benim. İnatla alışmaya karşı koyduğum bir sinirse eğer, sağ gözümün kapağı harekete geçer!
Akşamları, elimde bir süpürgelik parçasıyla “Hoş geldin” dememe şaşmayan kocam nasıl olsa bunu da silikonlar rahatlamasına vardığımda, oğlan kavanozu büyük bir hınçla yere fırlatıverdi...
Boş plastik kavanoz parkede üç defa zıplayıp mutfak dolabının altını çevreleyen süpürgeliğe çarpmaz mı?
Sağ gözümü kapattım bir elimle, zira kapağına hâkim olmalıydım. Beklediğim gibi olmadı; süpürgelik yerinden kıpırdamadı.
“Şükür” dedim. Oğlanı mama sandalyesinden indirdim. Seninki koşa koşa plastik kavanozuna aldı ve yere oturup poposunu az önceki çarpılmış süpürgeliğe dayadı. Şimdi düşünüyorum da, keşke poposunu oradan hiç kaldırmasaydı...
Oğlan öğle uykusuna yattı.
Bendeniz yazının başına oturdum.
Sağ gözümün kapağı titremekten bitap...
Süpürgelik mi?
Oğlanın poposuna ev sahipliği yaptıktan sonra duvara dayadım onu. Şimdi de karşımda koç gibi, taş gibi bana bakıyor.
YORUMLAR