Elif-Ba

Benim Elif diye bi arkadaşım var.


Adını ilk kez Nepal’deyken duymuştum. Ben oradaydım, Aysun da gelecekti bi süreliğine. Gelmeye yakın “Katmandu’da Ev Hali diye bi kitap var. Türk bi kadın yazmış. Bayaa güzel, okusana.” gibisinden bişeler dedi. Ben kendi hikayemi yaşamak istedim. Okumadım o zaman.


1.5 sene sonra benim için işler zorlaştı. En sevdiğimden uzak düşünce Allah ne verdiyse yazmaya başladım. Her şeyi kaybetmişim gibi hissedince sansüre ihtiyacım kalmamıştı. Bitanecik kız kardeşim Meliz “…hepimizin arasında kendine açık kalp ameliyatı yapıyorsun…” demişti yazdıklarıma. Hiçbir şeye güvenemez hale gelmemek için herkese güvenmeyi denemek zorundaydım çünkü. Kalbimi yitirmemek için kalplerinize sığındım. Hayatımda yaptığım en doğru şeydi bu.


Yazılar şişe içinde suya bırakılmış mektuplara dönüştüler. Arkadaş olmak isteyip, zamanı ve vesileyi hayata bıraktığım güzel çocuklar arkadaşım oldular. Hiç bilmediğim renkler beni bulup kalbimin en güzel yerlerine yerleştiler. Bağlar, bağlantılar… Yok saymalarım hep bilmemelerimdenmiş.


Bi yazıda ezeli-ebedi uykusuzluğumdan da bahsettim. Elif’le ruhlarımızın belki bilmemkaçıncı buluşmasına o bahis vesile oldu. Yazının altına yorum yaptı. Kranio-sakral terapi diye bişe yapıyormuş, uykusuzluğa da iyi geliyormuş, “bana bele$”miş. Eskiden iyiliğimden sanıyordum ama asıl kibrimden dolayı almayı pek beceremiyorum ben. Kişisel OHAL’imin yardımıyla o da değişti az, kabul ettim şükür desteği.




Gugıl: kranio-sakral, gugıl: Katmandu’da Ev Hali, biraz da feysbuk bakınmacası ardından, evden çıkmadan Serdar’a “Olm, çok acaip bi insanla tanışacağım. Kadın 11 yıl Nepal’de yaşamış. Bakalım kafalar ne şekilde açılacak.” demiştim. (Ben 40 gün kaldım, dönerken her ağaca, çoğu kediye ve bi kısım efendi köpeğe selam verir haldeydim. Nepal “yüksek” bi yer.) Gittim adrese, kapıyı yarı Türk yarı Nepalli tipli, az bücür, çok güleryüzlü Elif açtı. Teoriye göre 40larının sonlarında, bence 4ünün başlarında. Terapiye gelmiş bi kadın vardı. Kadın Sinop civarının efsane lezzeti olan nokuldan getirmişti. Elif, kadınla hiç bitmeyen bi gülümsemeyle konuştu. “Bişeler içmiş, kafası net güzel.” dedim içimden. (Aylar sonra sordum, hiçbir şey içmemiş.) Onlar konuşadururken, ortamın rahatlığının da etkisiyle ayı gibi nokul yedim yanda.


Kadını uğurladıktan sonra beni sevimli terapi odasına aldı ve yaptı Himalayalar’ın çocuklarından öğrendiği terapisini. 1-2 saat arası bişe sürdü. Genelde insanlar terapinin çoğunda uyuyorlarmış. Ben hiç susmadım, Elif de katıldı, güle hüzünlene hemen arkadaş olduk. Tabii ki hiç uyumadım. Düzenli uyuyabildiğim zamanlarda bile bi oyun, muhabbet varsa uyumak istemezdim zaten. Ölümle ilgili en temel derdim o. Ben öleceğim, siz oynamaya devam edeceksiniz, aklım kalacak hep.



İkimiz de Anadolu Jam ailesindeniz. İlk bağlantı noktamız orası. O ailenin rastgele gelişen toplaşmalarına gittiğimizde gözüm hep Elif’i arar oldu. Ne zaman çember (Bilmeyenler bilenlerden öğrensin.) yapılsa Elif’in sağına soluna otururken buldum kendimi. O günlerde yanımda olan herkese minnettarım. Bununla birlikte, dağ mı dersiniz, banyan ağacı mı, bilemem, o gölgesinde uyuyakaldığım güven sembolü Elif oldu benim için. O kadar hissettirdi ki sevgi dolu bi insan olmanın güzelliğini, insanlık öğrenirken kendime acımayı unutur oldum.


Herkesin yanında öyle mi bilmiyorum ama benim yanımda bıcır bıcır konuşur Elif. Benim hikayem olsa dağa bayıra bağıracağım acaip hikayelerini günlük meselelermiş gibi anlatır. 20 hayatlık yaşanmışlığı var en az. Asya’dan Ortadoğu’ya bissürü yerde mucizeler görmüş gözleriyle, görenlerle arkadaş olmuş ya da. Katmandu’da Ev Hali’ni hasktirler içinde okurken “Ben de şu hayatta acaip şeyler gördüm sanarmışım, peeh…” demiştim kendi kendime. Çeşitli coğrafyalarda bissürü komiklik ve sakarlıklar da yapmış. Hep doğal komik ve sakar zaten. Sürekli gülüyorum yanındayken. Her türlü insana dokunmuş, çeşit çeşit varlık ve yokluklar yaşamış. En çok istediğim şeylerden biri onunla beraber yola çıkmak. Allahtan o da istiyor da kısmet olursa yapacağız çok beklemeden. Elif-Ba’nın yolculuğu : )


Konuşurken bazen kalbine dokunan bişe söylüyorum. O esnada gülümsemesi solmuyor ama şekil değiştiriyor. Ve gözleri o kadar derinlere gidiyor ki. Zaten çocuk, daha da çocuklaşıyor ve o dünyaları görmüş bilge kadın tüm yaşanmışlıkları bırakıp her şeyi sıfırdan düşünmeye başlıyor. Üstesinden geldiği veya gelir gibi yaptığı, öyle ya da böyle, bi şekilde güzele, iyiye, karşılıksız vericiliğe dönüştürdüğü o tüm hayal kırıklıklarına, acılara, kaybolmalara şükrediyorum. Şükrederken içimden gözyaşları akıyor ona çaktırmamaya çalışarak. Çok seviyorum çünkü arkadaşımı. Kabul etmek ve üzülmek birbirine engel haller diiller.


Kendi deyişiyle “iftihar ediyormuş” benimle. Bana benden çok inanıyor sanırım. Amatör düzeyde sevmeye uğraşan biri olarak, bu kadar çok, güzel, saygı dolu ve gösterişsiz sevebiliyor olmasını hayret ve hayranlıkla izliyorum.


Kalbim karardığında, ağzımdan kötü bişeler çıkmak üzere olduğunda, kendimi yaptığım bi “iyilik”ten karşılık bekler halde bulduğumda Elif’ten utanıp hizaya geliyorum. Birisi için böyle bi etkiniz olduğunu düşünsenize.




Sırf bunun için bile devam etmeye değmez mi?

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Elif'i tanımadan sevmiştim, şimdi daha da sevdim, seni de...Allah işlerinizi , yolculuklarinizi kutsasin...
    CEVAPLA
  • Misafir Çok güzel bi yazı olmuş kaleminize sağlık
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.