İki gönül bir ise...
Neden kadınlar sevişirken “hayır” der? Ve bunu derken, neden o sırada zevk aldığı halde kelimesi “hayır” olur? Oysa sevişmek, birbirini seven iki kişi için en güzel eylemlerden biri. Bu sözler bana, yıllar önce genç kızken izlediğim bir Türk filmini hatırlattı. Kadın oyuncuyu hatırlamıyorum, ama sanırım erkek oyuncu Tarık Akan, ya da Kadir İnanır’dı. Eşinden ayrılmış, çocukları olan bir kadın, yeniden evlenmek ister. Mahalleden esas adama aşık olur, adam da ona. Kadın çocuk doğurmuştur ama, sevmek, dokunmak, sevişmek nasıl bir şeydir? Annedir, kadındır, ama bilmez. Hal böyle olunca mahallenin tecrübeli hanımlarından hafif kötü yola düşmüş bir arkadaş, ki genelde öyle olur, “Yatakta kurallar nelerdir?” öğretmeye başlar. Zaten bir kadın bir şeyleri biliyorsa, aman aman ayrıntıya girmiyorum, kısaca pek güvenilir değildir ve çooook şey yaşamıştır. O yüzden bilse de, bilmeme oyunu nedense hep işe yarar. Erkek her deneyimi yaşarken, sevdiği kadının, sadece kendine ait olması egosuyla, ne kadar çok severse sevsin, deneyimi ya hiç olmasın, ya az olsun, ya da mümkünse başına kötü bir şey geldiği için olmuş olsun. İstediği ve sevdiği için yapmamış olsun. Bu yüzden iki insan bir araya gelince, erkekler değil, ama biz kadınlar hep eski eşleri, sevgilileri kötüleriz, saklarız bir şeyleri. Eski kaka, yeni ise sütten çıkmış ak kaşık olarak karşımızda durur. Hele bir “iyiydi” diyelim… Yeni ilişki biter. Çünkü erkek, övülmek ve kıyaslanmak ister, öyle değilmiş gibi durmalarına rağmen.
Esas kız ve esas adama geri dönersek… Pardon kadın demem lazım… Artık kız diyemeyiz. Mutlaka belirtmekte, kamuoyunu yanıltmamakta fayda var! Esas kadın ve esas adam, birlikte olmak için buluşurlar. Esas kadın, arkadaşından aldığı derslerle bir şeyler yapmaya başlar. O da ne! Esas adam uzaklaşır ve kadını soru yağmuruna tutar. Kadın korku ve panik halinde, şaşkın ve toplumun ona biçtiği “Kendin olma” oyununa geri dönmeli.
Şimdi siz, “ Işık hanım pek çok şey biliyor” diye düşünebilirsiniz, lakin bu filmleri izlediğim ve gazoz satışlarının çok yüksek olduğu bir dönemde genç kızlığımı yaşadığım için, maalesef kadın kimliğimi yaşamış biri değilim. Şimdiki aklım olsaydı, farklı olur muydu bilmiyorum. Sekste aşkı arayan bir kadın olduğuma ve aşık olduğum erkek sayısı da belli olduğuna göre çok da mutlu değilim.
Ben daha çok, bir kadın olarak doğduğum, doğmayı seçtiğim bu bedende, güvenle yaşamayı ve bundan ötürü yargılanmayı seçiyorum ve diliyorum. Duygularımı neyse öyle ifade etmeyi, farklı bir şey söylediğimde de altında bir mana aranmamasını, hayatın yaratılmış olan herkes için güzellik taşıdığını, Yaratanın hepimizi eşit sevdiğini, erkek ya da kadın diye ayırmadığını herkes bilsin istiyorum.
Belki biz pek çok negatif inancın etkisiyle, kendi varlığımızı reddettik. Belki de artık hepimizin kendisi olma zamanı geldi. Aynaya bakıp, kendimizi sevdiğimizi söyleme, bedenimiz için şükretme zamanı. Yaratan bile diyor ki “Eğer iki gönül bir ise, ben günah yazmam.” O halde sevginin, güzelliğin olduğu bir ilişkide neden paylaşmayalım? Erkeğimiz isterken, arzularken, neden “Hayır” diyelim? Bu yüzden erkekler aralarında “Aslında bir kadın hayır derse, evet anlamına gelir” diye konuşuyor ya. Belki biz değişirsek, bir erkek, bir kadın gerçekten hayır dediğinde, onun hayır olduğunu anlar ve saygısız davranmaz. Küçük ya da basit tacizler olmaz. Duygularımız, her şeyin ötesinde kadın kimliğimiz yargılanmaz. İçimizden zaman zaman “Keşke erkek doğsaydım” cümlesi geçmez.
Gülümsüyorum. Neden mi? Öncelikle şaşkınlık verici bir gülümseme. Hatırladığım bir sahne oldu bu satırları yazarken. Annem regl olduğumda, bana sıkı bir tokat atmıştı. Zaten bir şok yaşıyorum, bir de annem vurunca donup kalmıştım. Tokadın ardından, annem kararlı bir sesle gözlerime bakıp, şunları söylemişti: “Artık genç kız oldun. Sokakta gülerek dolaşmayacaksın.” İnanır mısınız hep çatık kaşlı dolaşırdım ve hayatımda tek yaptırdığım estetik, iki kaşım arasındaki çizgiye oldu. Çünkü bir utanç direği olarak yerleşmiş ve tüm çabalarıma rağmen gitmemişti. Gülerken bile, orada öyle duruyordu.
Anneme kızmıyorum. O da kendine öğretilen role devam ediyordu. Aynı şeyi kızıma yapmıyorum. O genç kız olduğunda, mutlaka bir kutlama yaparız. Ona birkaç yıl önce, regl olmanın, bir kadın için büyük bir şans ve sağlıklı bir şey olduğunu söylemiştim. Bunun güzel olduğunu yıllar önce fark ettiğimde, bende gerçekleşen en büyük değişim ise, artık kasık ağrılarımın olmamasıydı. Demek ki bir duruma nasıl bakıyorsak, öyle yaşıyoruz. Acı ve utanç ise acı, sevinç ve sağlık ise güzellik…
İşte böyle… Ne zaman kafamda bir niyetle yazmaya başlasam, başka bir şey çıkıyor. HT Hayat ekibi bu yazıyı yayınlarsa, cesur ve duygularının ardında olan kadınlarla birlikte olduğum için, bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu hissedeceğim. Kendi yaşamında ne kadar fark yaratabiliyorsan, hayata o kadar fark atarsın.
YORUMLAR