Leyli Nehar Çölü
Gözlerinin önünde bir güvercin belirdi. Uçtu ve gagasındaki zeytin dalını Nehar'ın mezar toprağına bıraktı. Zeytindalı uzadı, köklendi ve bir ağaca dönüştü. Zeytin ağacının gövdesine yaslanıp Derviş'e öyküsünü anlatmaya başladı Şah: "Benim kuşlar padişahının kızına olan aşkımı bilir misin? Nasıl güzeldir Nehar'ım. Onu gördüğüm an gözlerine vuruldum. Dedim 'Yoluma yoldaş, yaşamıma eş ol.' Kabul etti eş'liğe davetimi. Kuşlar padişahı razı olunca evliliğimize, Nehar'ımın diyarında kurduk yuvamızı. Bir türlü uyum sağlayamadım bu diyarın huyuna suyuna, türküsüne, aşına. Ben insanım. İyi ayaklı, iki kollu, uçamayan bir beden. Oysa buranın yaşayanları türlü kanatlı, türlü kuşlar... Günden güne sararıp solduğumun farkındaydı karım. İnceliklidir, özenlidir, farkındadır olan bitenlerin.
Nehar, ellerimi tutup göz bebeklerimi öptüğünde bir seher vaktiydi. Fısıldamıştı kulağıma: 'Hadi senin diyarına göç edelim. Ben kadınım, dönüşebilirim; oysa sen ölüyorsun, gözlerimin önünde eriyorsun. Hadi senin diyarına...' Ertesi sabah seher vaktinde yanımızda muhafızlar ile yola koyulduk. Nehar, güvercin kanatlarını kuşlar diyarında bıraktı, elimi tutarken gözlerimin içine doğru yeni doğan bir güneş gibi gülümsedi. Önümüzde uçsuz bucaksız bir çöl vardı. Çölün ardı benim diyarım... Kumların üzerinde adım adım ilerlerken hava karardı, biz de vakitlice kurduk çadırlarımızı. Nehar çadırda dinleniyordu, ben ateşin başındaydım. Birdenbire çöl fırtınası başladı. Fırtınanın, tozun dumanın içinden çöl canavarları gelmişler. Göz gözü görmüyordu lakin tiz çığlıklar, kükremeler, kulakları sağır edecek ulumalar duyuluyordu. Fırtına gibi esip geçtiler, yıkarak uzaklaştılar. Ben daha ne olduğunu anlayamadan çadıra saldırmışlar. Çölün gecesine bir gündüz fazlaymış, kuşlar padişahının kızı kuşlar diyarında kalmalıymış. Çöl canavarlarına yâr olmayan sultan kimsenin karısı olamazmış. Parça parça etmişler Nehar'ımı. Beni sağ bıraktıklarına, olanları gördüğüme, Nehar'ımın bin parçasını çölün kumlarına gömdüğüme...
Canavarlar geldikleri gibi döndüler kumun içinden, ay ışığı vardı, muhafızlar sağdı... Ateş yanmaya devam ediyordu lakin ben nefes alamıyordum. Ellerimle açtım bu mezarı, buraya parça parça gömdüm Nehar'ımı. O gün bugündür buradayım. Gelen geçene, değilse çölün kumuna, gecenin koynuna anlatıyorum Nehar'ımın ruhunun aydan arılığını, bakışının sudan duruluğunu... Gözyaşlarım suyu oldu karımın toprağının." dedi ve sustu Şah.
O anda güvercin; Şah ile Derviş'in gözlerinin içine bakarak Nehar'ın toprağına gözyaşlarını bırakmaya başladı. Gözyaşlarıyla sulanan toprak ortadan ikiye ayrıldı ve içinden kucağında bir bebeyle Nehar doğruldu. Bebe ve Nehar ayağa kalktıklarında birer beyaz güvercine dönüştüler. Şah ve Derviş hareket edemeden izliyordu yaşananları. Anne güvercin uçarak Şah'ın kulağına fısıldadı: "Artık gitmemize izin ver sevgilim. Artık kendine gitme izni ver. Gündüz geceyle buluştuğunda gün nefesine kavuşur. Kendini affet sevgilim; ben seni, canavarları, çölü ve kendimi affediyorum. İstediğin zaman gelebilirsin yuvana, şimdi evladımız Gün'ün kuşlar diyarında kanatlanma vakti."
Şah, çöktüğü yerden doğruldu; kanatlarını çırparak kendi diyarına uçan iki güvercinin ardından bakarken kendi öyküsü için yürümeye devam etmesi gerektiğini anladı. Çölün sonuna varınca çöle haykırdı ismiyle: "Ey Leyli Nehar Çölü, sevgilimi benden aldın, evladımı benden azade büyüttün. Beni bağrında dinlendirdin. Adın, geceden ayrı düşen gündüzü güne kavuşturmak için gelen çöl canavarlarını; üzerinden geçen türlü canlıya anlatsın. Gün ve Nehar, senden önceye uçtular çölün bilgisiyle; gündüze varacaklar gecenin bilgisiyle. Henüz hazır değilim yeniden kuşlar diyarında yaşamaya. Tüm yaşadıklarım bir insanın yüreğiyle taşınması için çok fazla."
O anda Şah ve Derviş'in gözleri önünde bir güvercin belirdi. İki yoldaş güvercinin gittiği yolu takip ettiler. Gündüzlerden ve gecelerden sonra bir dağın eteklerine vardılar. Güvercin, dağın toprağına zeytin dalları bıraktı. Her biri uzadı ve ağaçlara dönüştü. İşte bu zeytinli dağa yaslanıp dinlenmeye koyuldu Şah. Ve sustu... Derviş kendi yoluna koyuldu. Onun öyküsü ise bir başka yazının konusu.
Nehar, Gün'ü büyüttü:
"Bebeğim, büyümek ne demek biliyor musun? Adını bir hikâyeye sırlamak, içine yaşam dolsun diye kabını genişletmek, ruhundaki canavarı eğitmek... Dinlemeyi bilirsen seninle nar çiçekleri konuşur, mezarlıklar konuşur, zeytin ağaçları konuşur. Büyümek; göğe ve toprağa, nehirlere ve denizlere, geceye ve ağaçları uykusunda ovalara bakarken gördüklerini kendinden bilmektir. Desteğini dağlardan al, dağlar sana dayanmanın anlamını anlatır.
Bir ev vardı, yıkılmaya hazırlanmış. Bahçesindeki yenidünya ağacının meyveleri çürümüş, bahçeye kurumuş manolya yaprakları dökülmüş. Göç zamanını fısıldıyordu ev, dinlemeyi bilirsen. Tüm hikâyelerin bütünlüğü vardır Gün. Göçünü yüklenenler birlikte göçerler. Göç zamanı geldiyse bir diyardan; evler, ağaçlar, kuşlar da göçer. Yaşamın bir parçasıyız hepimiz, herkes ve her şey. Gördüklerin sende de olanlardır. Bir insan yaşamın her zerresinden taşır içinde. Kimi suretler, içindeki canavarı ehlileştirmen için görünürler yüzüne. Kimi suretlerse ılık ılık sevmeyi öğretir.
Sen dik tut başını, şimdi incinmesin gönlün. Sonra incindiğin yerlere şükrederek sarılmayı öğreneceksin kendi canına. Baban... Bir gün uçacaksın onun yanına. Belki birlikte uçacağız, belki başka bir öyküde buluşacağız. Hepsi birer bilinmez. Yaşamın kendisi bir bilinmez. Kendi yaşam öykünü tanı, sev, sahiplen. Şimdi kendi kadife tüylerini okşa, gülleri kokla ve büyü."
Nehir Gün'ü büyütsün, biz çölden haber verelim:
Burası Leyli Nehar çölü, yeri insanlığın iç dünyası. Buradan geçen insan içindeki canavarla tanışır. Burada sevdiklerimiz gömülür ve yeni doğumlara rahim olur çöl. Burada tüm sözcükler önce anlamını yitirir sonra yeni bir anlam yaratır kendilerine. Olmaz denilenin olduğu, yaranın da kendi yolunu bulduğu diyardır burası. İçindeki çöle adımını atanlar burada yaşanacakları yaşamadan çıkamazlar buradan. Buradan yolu geçenler artık eskisinden farklıdır. Cümle aralarında anlatılır yaşam öyküleri. İnsanın hangi parçası uykudaysa, orayı uyandırır; oraya nefesini üfler çöl. Leyli Nehar çölünün rahmi gece ve gündüzü tamamlar, günü doğurur. Hepsi sensin, hepsi senin içinde: Çöl, gece ve gündüz. Sen hem her birisin hem de hepsinin toplamı.
YORUMLAR