Nar ve süt
"Bir keresinde bize bir şarkı söyledin.
Sesin yükseldi göğe
Gidip ayın sınırlarına ulaştı." *
Masal sessizlikte anlatılır. Kalabalıklara karışsan da binlere anlatmazsın masalı. Bir'e anlatırsın. Bir'in içindeki bin parça, bin canın kulağıyla dinler seni. Her anlattığında o birin içinde dinleyen canın bin kulağına anlatırsın. Bir çift göze anlatırsın. Bazen yanıbaşındaki bazen uzaklardaki bir çift göze.
"Ben kimim?" sorusunu en derininden tüm hücreleriyle sorar masalcı. Yanıtını bir çift göz, masaya bırakılmış bir kitap verir. Yanıtı masalcıysa mesleği insandır. Öğretmensen bir yandan, teneffüslerde tutacağın nöbeti kollarsın, nöbet dahi hiç bakılmamış göz bebekleriyle buluşmak için bir fırsattır. Konu daima bebeklere çıkıyor Azize'm. Bir çift gözün bebeğine çıkıyor. Oraya bakmak, oradaki insanı görmek... Oradaki insan da bir evlat, her evlat masalcının binbir gecede anlattığı masallardan bir tanesi.
Masal, yıldızlı gecelerin dudakları... Masal, her dem anlatıda: "Sev beni anne, gör beni anne."
Yazgında bir insan doğurmak varsa taşkın bir nehir gibi dolu dolu olacak sevgi depoların. O depodaki sevgiyi ılık ılık akıtacaksın. Ama acıtmayacaksın. Masal her dem hatırlatmada: "Ve ben de bileceğim ve sen de bileceksin oranın tükenmezliğini. Senin sunmadığın sevgini hep başkalarından bekleyeceğim anne. Yaşı kendimden büyük kadınlardan ve erkeklerden bekleyeceğim. Beni gören bir çift göze çekileceğim. Beni işiten bir çift kulak varacağım yurt olacak, o yurt için yollara koyulacağım. Bana beni sevmeyi öğretmek istiyorsan sen, seni sevmelisin. O depolardaki sevgiyi birlikte dolduralım. Sana, seni sevmeyi öğretmeye geldim.
Beni doğurduğunda yazgınla tanıştın anne. Sen şarkı söyledin, ben duydum. Sen çığlık attın, ben duydum. Sen sustun, ben duydum. Seni öyle dinledim ki anne. Kelimelerin sustuğunda dudağındaki kıvrımı izledim. Bir insan bir insanı nasıl dinleyebilirse öyle kulak verdim sana. Seni kelimesiz anlatabilir hâle getirdim, yetiştirdim. Sen masalcısın, masalın çırağısın; masal da benim, evladın.
Süt kokuyor burnunun ucu. Sen seni tanıdıkça sütün yeniden akıyor. 'Süüt, süüt!' diye sesleniyorum, duysana anne. Seni emmeyi bıraktığımı sanıyorsun. İzin ver, sütün aksın. İzin ver bana ve tüm çocuklara ulaşsın sütün. Senin sütün kelimelerin anne. Bakışındaki merhamet. Masallarındaki hakikat. Sen susarsan, sen de susarsan... Beni özgürleştir, sütünü paylaş. Sen annesin, beslemeye yeminlisin. Bu sütü kaç seher vaktiyle, kaç gecenin deriniyle mayaladın anne?
Anne, korkma. Uyan anne, uyan. Elinden tutmaya, seni kuyularından çıkarmaya, seni yollara düşürmeye, yollardan gelip evini buldurmaya geldim. Şeb-i yeldanın narını birlikte yedik, birlikte çoğaldık anne. En güzel masallarını sen benim için anlatırken en uzun gecede her anne ve her evlat için birlikte uyandırdık yaşamı. Sen kendini arıyordun, o mezarlıkta ziyaret ettiğin zeytinin dallarına fısıldamıştın sorularını. Sen zeytini suluyordun, ben beni özlediğini işittim. Nar çiçekleriyle müjdeledim gelişimi. Sen öyle has bir dinleyicisin ki hemen anladın geleceğimi. Sen tanıdığım geceyi ve gündüzü işiten en derin kulaklardan birisin anne. Sen ruhların sessiz anlatılarını duyuyorsun. Ben de seni duyuyorum. Bir, çoktur. Bir, biziz.
Anne neredesin?
Kendini bul.
Ve en güzel masallarını benim için anlat.
Ben senin sütünden mayalandım.
Can verdin, can buldum.
Burnunun ucu süt kokuyor yeniden,
Kelimelerinle besle anne,
İzin ver sütün can bulsun.
Bir gölün önünde anlattığın masalda dünyaya adıyla gelen: oğlun."
YORUMLAR