Sır

"Size yeşil ağaçtan bir ateş çıkaran O'dur. Şimdi siz o ateşi tutuşturmaktasınız." (Yasin / 80)


Uyan kızım. Araf'ın yükü çoktur. Dönüşümün bilgeliği, arafın ızdırabından yeğdir. Tanrı, elmayı yiyen Havva'ya, sözleriyle insanların kederini azaltma ve gözyaşlarını dindirme yeteneği de bahşetmiştir. Sabahın dudakları katman katman yaşamdaki bu varoluşu anlatır. Karanlık ve aydınlık, doğan güneş ve evreleri ayın... Her sabah işittiğim yanıtları topladım bir yazı yazdım senin için. Avucumun kınası taze, saksımdaki gül canlıyken yazdım. Sen de sabahına uyan ve kulak ver senin için yazdıklarıma.


Dünyaya uyanır uyanmaz ağaçlara arkadaş olan insanlar vardır. Sırtını bir ağaca yaslayıp komşu ağacın gövdesinde bir muhabbet için yer ayıranlar... Bu insanlar zeytine benzer, çınara benzer, kavağa benzer. Senin arkadaşın hangi ağaçtır? Evvela ağaçlarla tanış kızım.


Bir de gönlü okyanus olan insanlar vardır. Bu insanlar bir papatyanın rehberliğinde yaşamın ve ölümün seyrinde olurlar. Bu insanlar yürürken bütün insanlık için yürür, geçmişin zincirlerini tüm insanlık için kırarlar. Bu deniz fenerlerinin ışığı, sonsuz siyahlığın içinde o sonsuzluğa yayılır. Sonsuz denizin sonlu fenerinin kimin gecesini aydınlattığını bilemezsin.


Sen de uyan kızım. Annenin ve teyzelerinin annesi; on insan dünyaya getirmiş, tarhana ve bulgur pişirmeyi iyi bilen Eşe'nin hatırına bir tarhana koy ocağa. Sabahın çiğiyle pişsin kısık ateşte. Mutfağından sarı bir ışık yayılsın. Saatine bak. Bakkallar açılmış olsun. Evden çık, yağmura karış... Bakkaldan ekmek al, peynir al, helva al, yumurta al... Eve dönerken yağmuru hisset. Başını kaldır ve fark et: Mutfağından sarı bir ışık yayılıyor. Orada tarhana pişiyor. Güne yeni uyananlar ve zifiri karanlığın içinde gözlerini açmaya çalışanlar, pencerelerini açtıkları vakit görsünler; evlerin birinde bir ocak tütüyor. Oh, korkmayalım. Ne diyordu Zühre'm? "Bu memlekette hâlâ tüten bir ocak var evelallah." Babam zaman zaman bizi yanına çağırır ve şöyle söyler: "Evlatlarım, biz bu diyardan göçtüğümüzde, dedelerinizden kalma bu evin ocağını her bayramda tüttürün. Bacasından dumanı üfletin." "Anlıyorum seni babam, haklısın."


Ölüm, yaşam ananın kız kardeşidir. Kimi zaman uykusundan ağır ağır uyanır. Kimi zaman da oğlum gibi bir anda yerinden kalkar ve "uyandım" der. "Uyandık mı anne?" Başlayan bir döngünün tamamlanması için evvela yaşamak gerekir. Hastalıksa hastalığı, sevdaysa sevdayı... Başladım, yaşadım, tamamlandı, uğurladım. Dönüşümün bilgeliği, arafın ızdırabından yeğdir. Her yaşantı bir misafirdir, her misafir kendi evinin yolcusudur. Bazen misafiri uğurlarsın, bazen birbirinizi uğurlar ve hamuşân olursunuz. Yaşam bizim varlığımızın ötesindedir; mevsimler gelir gider, insanlar gelir gider, canlılığın gelir gider. Fakat paylaştığın muhabbet hiçbir yere gitmez. Başlı başına bir canlılığı vardır, senden ziyade bir var oluşu vardır ve bunun adı "sır"dır. Bu sebeple bazı muhabbetler ölümsüz olsun diye; onu evvela parlatır ardından esirgersin. Yani sırlarsın.


Kabını geniş tut, ola ki o muhabbet gönül kabına ikrâm edildi, ola ki taşıyamadın... O vakit ah edersin. Ola ki taşıyabildin bu muhabbeti, işte o vakit gönül bahçende bin bereket olur. O vakit bir papatya sana yaşamın ve ölümün sırrını anlatırken kulakların duyar, papatyanın sırrı ölümsüz olur.


Dinle kızım. Bir ışık yanıyorsa bir okulda, bir ocak tütüyorsa bir çatıda, hiç korkma. Sen korkma kızım; bir, çoktur. Bir de gönül sofrası vardır buyur edilen. O sofra aşkın yeridir. İki gönül bir olur, kulaklar bir olur, yollar ve zaman aradan çekilir. Çünkü güzel kızım, güller ve kınalar elden eledir.


Baki muhabbet için aşkın kendisini sofranın baş köşesine buyur etmeye, bu sofranın bereketi için her seherde sabahın çiğiyle aş mayalamaya gücün var mı? Kerem ileride şöyle anlatacak arkadaşlarına: "Bizim evde ocak evvela seherde tüterdi. Annem sofra için sabahın çiğini beklerdi." Dostlar ne vakit sehere uyansa, "Dost diyecekler yakmıştır ocağın altını. Sıcak yemek alıyordur demini." Dost ne vakit bir dertle dertlense, "Seherde uyanıp ocağın altını yakayım. Aşın muhabbeti, sıcak yemeğin şifası her huzursuzluğu uğurlar evin içinden. Bir ışık da ben yakayım." diyecek. Karanlığın içinde tek tek yanacak mutfakların sarı ışığı. Tek tek parlayacak sabahın yıldızı Zühre'ler... İşte böyle böyle sırlanmış olacak muhabbet.


Muhabbet kelimesinin kökünde habib vardır, dostluk vardır kızım. Sen de dostlarına hatırlat: "Sırsız çömlek çatlar, parlamaz. Fırınlanmamış testi ocakla buluştuğunda ateşin yankısına dayanamaz. Bizim işimiz işte, muhabbeti de sırlamaktır. Çünkü ateşten geçmeyen bakliyat, ateşi tanımayan insan çiğ olur." Sen acıdan, aşktan, yastan korkma; kısık ateşte kavrulmaya bırakıver kendini. Ateş lazım gönüle ateş. Mutfağın sarı ışığını yaktık. Ocağın altını yaktık. Seherin ayazını içimize çektik. Şimdi biz o ateşi tutuşturmaktayız. Sözün, bakışın, sessizliğin lezzeti işte oradan gelir.


Sen sen ol kızım, kendini de sırla; yerince saklan, yerince parla. Saat 06:48 olmuş. Ocağa bulgur da koyayım.









YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.