Düşünceler nasıl yaratıyor?
Son günlerde kulak misafiri olduğum bazı sohbetler ve yakın çevremdeki sevdiklerimden duyduğum bazı yerleşmiş kalıplar beni yine düşüncenin gücü konusunda kafa yormaya yöneltti. Olumlu düşüncenin mucizevi etkisini şahsen tecrübe etmiş biri olarak yaratıcı gücünü bilinçsiz bir şekilde kullananlar için daha çok üzülür oldum.
Küçük bir çocuğun eline sihirli bir değnek verdiğinizi düşünün. Oyuncak sandığı için onu havada bilinçsizce savurduğunu ve her savuruşunda bir şeyler yarattığını canlandırın gözünüzde. Elindekinin ne kadar önemli ve kıymetli bir şey olduğunu anlamadığı için “istediğine odaklanmanın” ne demek olduğunu bilmez çocuk... Doğal olarak da yarattıkları özensiz, kazara olur ve hatta farkında olmadan istemediği şeyleri de yaratır. İşte o sihirli değnek bizim düşüncelerimiz,sözlerimiz ve “inanmayı seçtiğimiz” gerçeklerimiz.
Duymuşsunuzdur, evrenin çekim yasasının en basit tanımı şudur: “Neye dikkatinizi yöneltirseniz onu kendinize çekiyorsunuz.” Düşüncelerinizin birer tohum olduğunu düşünün, o konu ile ilgili söylediğiniz her sözün, sesli ya da sessiz olarak tekrarladığınız her inanç kalıbının da o tohumu suladığını, beslediğini varsayın. Neyi yeşertip büyütmek istediğimize bizler karar veriyoruz sonuçta. Yarattığımız bahçe ise yaşamımız. Yabani otları görmezlikten gelirsek bir gün tüm güzellikleri öldürebilecek güçteler. En iyisi gözümüzü dört açmamız ve rengarenk çiçeklerin arasında bir tane bile yabani ot boy gösterse hemen oracıkta kökünden çekip çıkarmamız. Yani “farkındalıkla” yaşamamız, düşüncelerimize ve sözlerimize hakim olmanız.
Bilincimizi ve bilinçaltımızı hangi inançlarla donattığımız çok büyük önem taşıyor. Hayallerimizi ve beklentilerimizi destekleyen sözlerimiz ve davranışlarımız yoksa, daha baştan bindiğimiz dalı kesmiş oluyoruz aslında. "Aşkın ömrü 3 yıl” diye inanan bir adam 3. yılı doldurunca “her nedense” sıkılmaya ve eşinin kusurlarını dev aynasında görmeye başlıyor. “Bütün erkekler aynı, hepsi aldatır” diyen kadın hayatına bu tip erkekleri çekip haklı çıkıyor. İçinden “Nerde bende o şans!" diye geçirirken piyango bileti çeken gence bir türlü ikramiye çıkmıyor.
Egomuz malum, her daim haklı olmayı sever. Yanılmak asla hoşuna gitmez. O yüzden de her tekrarlayışımızda “beynimize yüklediğimiz” gerçekleri haklı çıkartmak uğruna neler neler yaratıyor… Olumsuz düşüncelerimizi nasıl haklı çıkarabilir? Bazen güzel tesadüflere bir şans dahi vermememize, bazen kendi mutluluğumuzu sabote etmemize, bazen korkulara kapılıp doğru bildiğimizden caymamıza ve bazen de atalete yenilip bir adım dahi atmamamıza yol açıyor. Sonra da yarattığımız mutsuzluk tablosunun karşısına geçip “Bak işte ben haklıyım! Biliyordum zaten böyle olacağını” diyoruz.
Yarattıklarımızın sonuçlarıyla daha da pekişen inançlarımızı hayatımızın geriye kalan kısmının “sarsılmaz gerçekleri” ya da “hayat tecrübeleri” olarak ilan ediyoruz. Durum böyle olunca da baştan zaten olumsuz olan inançlar iyice kemikleşiyor. Yarattığımız mutsuzluklar benzer başka mutsuzluklara maya oluyor ve kısır döngü böylece devam ediyor, evrenin çekim yasası işlemeyi sürdürüyor. İstediklerimiz ya da istemediklerimiz, onlara verdiğimiz dikkat ve zamanla doğru orantılı olan bir hızla hayatımıza giriyor.
Dilerim ki bu hafta bu konunun üstüne eğilin biraz ve inançlarınızı sorgulayın. Gün içinde aklınızdan geçirdiğiniz düşüncelerin daha çok olumlu mu olumsuz mu olduğuna dikkat edin. Dostlarınızla paylaşımlarınızda sözlerinizi daha dikkatli seçip, karanlık ve mutsuzluğa doğru giden sohbetlerde usulca konuyu değiştirin. Sihirli değneğinize sahip çıkın bu hafta ve kendi cennetinizi yaratmaya başlayın.
Sevgiyle kalın...
YORUMLAR