Koca çocuk oldum
Keyifle saatlerce evcilik oynadigimiz gunleri ozledim. Kırmızı bir sepetim vardı, o zamanlardaki boyutlarıma uygun, pek şirin bir şeydi. Onu koluma takardım ve bizim evden yani odamızdan çıkıp “restorana” yani bizim mutfağa, anneme giderdik. Orda yer içerdik ve sepetime de meyveler “satın alırdım” biraz biraz o “restorandaki hanımdan” ve dönerdik evimize.
Hayal gücümüzün fıldır fıldır döndüğü bu yıllarda evcilik arkadaşım ikiz kardeşim Volkan’dı. Çok şanslıydım ben, çocukluğumun hiçbir evresinde oyun arkadaşı arayışım olmadı. O hep yanımdaydı çünkü ve aynı yaşta olduğumuz için zevkleri de frekansı da benimkinin aynısıydı. Tam anlamıyla çocuktuk biz, bütün gün oynardık, boya boyardık, Legolardan evler yapardık, hamurdan heykelcikler yapar, patatesten mühür yapardık. Annem hiçbir zaman “ortalığı kirletmeyin!” diye bizi azarlamazdı. Belki de ondandır, biz de kirletmezdik ama diyeceğim şu ki çocuklara yaraşır cıvıl cıvıl, pervasız bir özgürlük içinde, tedirgin olmadan yapabilme lüksümüz vardı yaptığımız şeyleri.
Daha ilkokula gitmiyorduk ama ablam gidiyordu ya, büyük olaydı. Öğlen onun geliş saatinde Volkan’la kaloriferin üstüne karşılıklı oturup ayaklarımızı uzatırdık (şimdi kaloriferin uzunluğuna bakıyorum da ne kadar küçükmüşüz daha iyi anlıyorum!) Gözümüzü yoldan ayırmadan beklerdik. Annem “ablanız sokağın başına gelince bana seslenin” derdi ya, avaz avaz bağırırdık ikimiz de bir anda. Ablamı gördüğümüz her sefer ne kadar da sevinirdik. Gerçi bu hiçbir zaman değişmedi ya… Canım benim o.
Uzun uzun bahçede oynardık. Ablam, ikizim, aşağı kattaki komşumuzun kızı sevgili Elif beraberce uyumla, hiçbir tatsızlık çıkartmadan oynardık saatlerce. Ön bahçede çam ağacının altında piknik yapmışlığımız bile var. Öyle uyduruktan değil ama, kareli piknik örtüsünü serip, evde annelerimizin hazırladığı ufak tefek eğlenceli yiyecekleri keyifle yiyerek. O ağacı çok severim o yüzden, hep güzel şeyleri çağrıştırır bana.
Gerçi bir de hüzünlü bir anımız var o çam ağacına dair. Serçemiz öldüğünde onu o ağacın dibine gömmüştük. Volkan’ın kuşuydu o aslında ve o yüzden gömme işlemini de tüm ciddiyetiyle o yüklenmişti, ben ellerimi açıp dua etmiştim sadece. O sırada ikinci kattaki komşumuz Nuran teyze balkondan bizi seyrediyor diye çok utanmış ve tedirgin olmuştuk da “cenaze törenimizi” çabuk çabuk yapıp kısa kesmiştik. Ne çekingen çocuklarmışız diye düşünüp gülümsüyorum şimdi.
Sevgili babam tarz itibariyle ağır bir adamdı ve ondan çekinirdim biraz o yıllarda ama sonraları fark ettim ki aslında o da çocuklaşırmış bizimle meğer. Pazar sabahları bizi neşeyle söylediği bir şarkıyla uyandırırdı. Kendini takdim ederdi önce çok şeker bir şekilde ve her seferinde hepimizin ismini sayardı bir bir, kimlerin babası olduğuna açıklık getirmek için. Güfte de beste de babama aitti, en değerli aile sırlarımızdan biridir. Kısacık bir şeydi ama çok tatlı bir şarkıydı. Keşke hayatta olsa da yine söylese, dinlesek…
Keyifli anlarımız çoktu ve çay saatlerinde ayrı bir keyfimiz olurdu. Anneme “sen pastane aç” diyen çok olmuştur. Kurabiyeler, poğaçalar, pastalar.. Sormayın gitsin. Karbonhidrat düşkünlüğüm neden acaba? Sanırım annemin hepimizi bir araya getirmek ve cıvıl cıvıl bir ortam yaratmak için yarattığı bir formüldü çay sofraları. Yoksa insan niye kendini bu kadar yorar ki.. Sevgiyle yaptı o ne yaptıysa…
Yemek içmek demişken… Bir de dondurmacı amcamız vardı o yıllarda. Tekerlekli, eski tip bir dondurma arabası vardı, kendi yaptığı dondurmayı “tabana kuvvet” bütün gün sokakları arşınlayarak satar bitirirdi. Bembeyaz, tertemiz bir önlük takardı hep. Rahatsız etmeyen ama tam da geldiğini hissettirecek yükseklikte bir tonla “Dondurmaaaa kaymaaaakkk!” diye bağırırdı. Mahallenin çocukları etrafını sarıverdi bir anda. O zamanlar senenin her ayında dondurma yemek diye bir şey yoktu ve dört gözle beklerdik dondurmacı amcanın geleceği ayı. Müthiş heyecanlı, coşkuluyduk. E tabii, çocuktuk.
“Şimdi bunlar da nerden çıktı?” derseniz.. Çıktı işte, ben de şaşırdım. Nostaljik oldum.
Geçen haftaki bayramımızı yani 23 Nisan çocuk bayramını sorumlu tutuyorum bundan. Kutlu oldu. Koca çocuk oldum ya artık, ben de anılarımla kutlayayım dedim. Bir kez daha yaşadım o günleri, gözlerim doldu. Hep çocuk kalmak lazım. Ruhumuz hiç “büyümesin”.
Sevgiyle kalın.
YORUMLAR