Kumrular gibi...

Sabah erkenden uyandırıyordu beni gürültüsü. Telaşlı kanat çırpışlarına ve kapalı balkonda sağa sola uçup durmasına bir anlam veremiyordum. Bu kumru, geçen sene gelip yuva kuranlara benzemiyordu. Bir sıkıntısı vardı ama çözemedim. Balkon açık olmasa bile camlı bölümde epey genişçe bir aralık bırakıyordum, rahatça girip çıkabilsinler diye. E öyleyse göklerde özgürce süzülmek varken o neden kapalı alanda sağa sola uçuyordu? Meğer ölecekmiş, bilemedim…


Bugün balkona çıktığımda yerde yatarken gördüm cansız bedenini. Ne yapacağımı şaşırdım o an, ölmüş olduğunu anladığımda panik yaşadım. Daha bu sabah, yatak odamın penceresinin pervazına gelip cama gagasını dayamıştı ve bana uzun uzun bakmıştı, ne tuhaf. Meğer veda ediyormuş bana, anlayamadım…


Akbabalar gelmesin diye her yeri kapadım hemen, böyle güzel ve narin bir canlıya ölümü hiç yakıştıramadım. Oysa ben, o da diğerleri gibi balkona yuva yapmaya geldi sanmıştım ve hatta sevinmiştim, uğur getirir derler ya... Meğer sığınacak ve huzur içinde ölecek bir yer arıyormuş. Karşı komşuma koşup yardım istediğimde o görür görmez anladı, “Yerdeki pisliği de ishal olduğunu gösteriyor, hastaymış o zaten, ölmeye gelmiş buraya” dedi usulca. Meğer balkonda sağa sola uçması da ondanmış, kuşlar hastalanınca yön bulma kabiliyetlerini yitirirlermiş.


Komşum çok üzüldüğümü görünce, bana “Üzülme” dedi ve ekledi “bizim yörede bu tip durumlarda ‘ Ne varsa, ona gitti!’ diye inanırlar”. Yani başıma gelecek bazı kötü şeyleri onun ölümüyle başımdan savdığıma inanılırmış. Daha sonra ablam da aynı mesajı veren bir hikâyeyi paylaştı benimle. Olabilir mi acaba böyle bir şey? Kim bilir?! Rahatlayamadım tabii, cıvıl cıvıl bir can gitti sonuçta…


Merak ettim hikâyesini ve kumruların hayatını araştırdım biraz. Senede sadece iki yumurta yumurtlarlarmış. Yavrular, yumurtadan çıktıktan 18-20 gün sonra uçmayı öğrenirlermiş. Geçen yıl balkonumda misafir ettiğim çifti düşünüp mutlu oldum; yavrular uçmayı öğrenirken epey pisletmişlerdi ailecek ortalığı ama iyi ki kızmamışım hiç onlara.


Okuduklarıma göre, kumru çiftin yumurtaların başında nöbet tutuşu son derece uyumlu bir düzen içinde gerçekleşirmiş. Annenin ve babanın tuttuğu nöbetlerin saati aynı uzunlukta olurmuş yani. Birbirlerine nefes alacak zaman yaratırlarmış; biraz o gezermiş göklerde, biraz diğeri.


Asla iki kanadını da çırparak uçmazlarmış, bir kanadını çırparken diğerini dinlendirirmiş kumru. Hiçbir zaman grup halinde gezmezlermiş, daima ikili olarak yaşarlarmış. “Çifte kumrular gibi” deriz ya muhabbetli çiftlerden bahsederken. Aşkın, sevginin sembolüdür onlar. “Kumrular gibi sevişmek” diye bir deyim bile var. Öyle vefalı olurlarmış ki, eşlerden biri ölecek olursa, kalan eş ömür boyu başkasıyla eşleşmezmiş.


Boğazıma bir yumruk tıkandı sanki. Eşi de ağlıyordur şimdi…






YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir çok üzücü..ben de çok severim kumruları :(
    CEVAPLA
  • Misafir kumru,adı da kendisi de güzel varlık ; sana bunları düşündürmek ,bu duyguları yaşatmak için seni seçmiş neylan'cığım! bilirsin ,hiç bir şey tesadüf değildir !
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.