Sen al da o hediyeyi git annene ver

Eğer anne olsaydım ve bugün tencere, borcam, halı yıkama makinası hediye edilseydi hepsini yere çalardım. “Yok bugün yemek” derdim. Kimseye sarma sarmaz, kek yapmaz, kahve bile pişirmezdim. Madem benim için toplanmışız, bugün beni idare ediyoruz, zigon sehpayı çeker önüme otururdum. Üzeri tabaklarla donatılırken buyururdum. “Çay çok koyu olmasın”. Bir dilim börek daha ister miyim diye soranı azarlardım. “Ehh... yerim canım isterse!


Yorgun Çingene’den pazarlıkla alınmış iki demet karanfile bakıp sorardım. “İndirim yaptı mı?” Ağzı kulaklarına giderken eklerdim. “Çok mu sevindin?”


Bugüne kadar yaptığım her şey için çok teşekkür eden ne cevap verecek merak ederdim. “Sen benim için ne yaptın?” Hakkımın ödenmez olduğunu tekrarlayıp duran, aklını bir yoklasın isterdim. “Ödemeyi denedin mi?”


Çocuklarla beraber elinde hediyeyle gelen kocanın uzattığı pakete el bile sürmezdim. “Hadi onları ben doğurdum, sen neyimsin?” Israr ederdim. “Niye bana hediye aldın? Ben annen miyim?” Ona da çocuk gibi bakmamı, annelik etmemi istediğini, beni annesi gibi gördüğünü ve benim buna sadece sinir olduğumu yüzünün ortasına söylerdim. “Sen al da bu hediyeyi git kendi annene ver!


İnsanı en çok sevdiklerinin sömürdüğünü kabul ederdim. Sokaktaki yorgun Çingene’den aldığı beş paralık karanfil indirimine sevinen çocuğunun, çocuk gibi bakım arayan, bekleyen, isteyen kocasının, ailesinin sömürdüğünü.


Herkes madem zorunlu olarak benim için toplanmış, zorunlu bir açıklama yapardım. “Bıkmışım. Bana minnet duymanıza sebep olacak davranışlar sergilemekten, hakkımı geçirip sizi kendime borçlandırmaktan, kendimi sizin için feda etmekten şimdi, şu an vazgeçiyorum.” Mecburiyetten önüme gelip dizilmiş, yarın beni unutacak, işleri düşünce tekrar hatırlayacak misafirleri kapıdan geçirirdim. “Neyse ben sizi çok tutmayayım.”


Yanıma bozuk çantasını alıp sokağa çıkardım. Köpüklü bir kahve söyler, çocuk büyütürken kendimden esirgediğim, kendime çok gördüğüm basit şeyleri sıralardım. Ayakkabı, çikolata, tatlı, tatil, akşam sinemaya gitmek, yatak odasının kapısını kapatıp uyumak, gece uyanmadan uyumak, biraz dinlenmek, deliksiz kitap okumak, denize girip çıktıktan sonra sadece güneşlenmek, elime yüzüme krem sürmek, kendimi hatırlamak.


Benim de bir canım olduğunu hatırlardım. Anneliğin üzerime giydirdiği önlüğü çıkarır bir kenara atardım. Başkasının isteğini tahmin etme, acısını dindirme, gülümsetme, sevindirme, mutlu etme, söküğünü tamir etme, besleme evet en çok da tencere başında kimi nasıl besleyeceğimi düşünme görevlerinden istifa ederdim. Yıllardır ihmal ettiğim bana bakardım.


Anne olsaydım bugün kendime gelirdim. Sevmekle kendini paçavra etmeyi birbirine karıştırdığımı, bu yüzden de kıymetimin bilinmediğini, herkesin bir gün gidip kendi hayatını kuracağını, bir gün kendimle baş başa kalacağımı kabul ederdim.


Hediye tencereyle borcamı yere çaldıktan sonra epeyce sakinleşirdim. Bu sükûneti daim kılmak için pazartesiden itibaren, günde üç posta tekrarlardım. “Kendini kimse için paralama. Önce kendine bak.”


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Anne olmak sevgiyle fedakarlık yapmak demek.Onları bir eziyet gibi görmek-düşünmek başlı başına yanlış.Güzel evlat büyütürsek yaşlılığımızda onlara muhtaç olduğumuzda güzel geri dönüşümler alacağımıza eminim.Önce doğru anne olmak gerek,emeklerini başa kalkmayan sevgi dolu anne engüzel annedir
    CEVAPLA
  • Misafir ne güzel bir yazı emeğinize sağlık
    CEVAPLA
  • Misafir Ne guzel ozetlemissiniz.tv programlarin da bile hep hanimlara yemek tarifi var.kadin sanki hep mutfakta yemek yapmsk xorunda.kadina gezi rehberi sunan programlar da olsa.kadinlari evin icine hapsedip her seyi ondan bekleyip sende bir gun hatirlamak cok insafsizlik.
    CEVAPLA
  • Misafir Çok güzel bir yaxi
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.