Son bölümde ne olacak?
Arada sırada baktığım dizileri sadece birkaç bölüm izleyerek sonunu tahmin etmeye çalışacağım. Bu haftaki talihli “Kaderimin Yazıldığı Gün” adlı dizi…
Türk halkının zengin insan hayatını gözlemlediği diziler furyası yıllardır devam ediyor. Senin benim hikayemin asla anlatılamayacağı hikayelerde kaybolduk gittik. Yine aşırı zengin, koca şirket sahipleri yalılarında Türk kahvesini yudumluyor.
Dizinin konusu şu: Çocuğu olmayan bir çift var. Takım elbisesini üstünden çıkarmayan Özcan Deniz yine sıfır mimikle başrolde. Çocukları olmadığı için fakir ve pek tabii acılar içindeki (fakir her insanın hayatı çetrefilli olur ya o bakımdan) kızı taşıyıcı anne olarak seçerler. Kız bakiredir. Bu önemli bir detay. Kızın bakire olmasının zilyar tane alt metni var.
Yani diyor ki “Türk haklı, biz bu diziyi yazıyoruz. Ama ahlaki anlamda kabul ettiremeyeceğimiz her şeyi sorgu sual olmadan kendimiz kabul ediyoruz. Siz ne derseniz o olur. Yani evlilik dışında çocuk doğuracaksa adamla beraber olmak zorunda değil. O kadar pakça bir hanım evladı ki tanısan çok seversin. Hatta bakire! “ Bunun alt metni budur. Saflık, temizlik sembolü olarak bakire olmak bir kıstas…
Dizideki taşıyıcı annenin ailevi sorunları vardır. Ailesinin suç masraflarını (nasıl olsa fakir, dolayısıyla kesin başları beladan kurtulmaz) ödemek için taşıyıcı annelik yapmak zorundadır!
Neyse hanım kızımız çok da karmaşık olmayan bir yöntemle hamile kalır. Taşıdığı bebek için dev malikâneye yerleşir. Sonrası gözyaşları, mahpushane, beli silahlı, jipli ağabeyler, ekrana çarpan parfüm kokusu, topuzlu, İstanbul aksanlı kaynanalar… Ne kadar da gerçek, ne kadar da hepimizin yaşadığı hikayeler… Dizi senaristleri konaklarda mı büyüyor merak ediyorum. Sanırsın bir tanesi bile salçalı ekmek yememiş. Hep bir ağa hikayesi, yok malikane yok konak… Arada fakir insan dizisi yapılıyor. Bildiğim kadarıyla hep pavyonda çalışan kadınlar, uyuşturucu kaçakçıları, çete mensupları gibi konuları işliyorlar. Dev bir getto içinde yaşayıp nasıl bu kadar uzak oluruz kendimize hala anlayamıyorum. Sınıf ayrımını bu denli klişe çizgiler içinde yapma cüreti nereden geliyor?
Bahsi geçen diziyle ilgili ön görümü söylüyorum:
- Özcan Deniz’in yeğeni taşıyıcı anneye aşık olur.
- Şirket yöneticisi diğer aile mensubu Özcan Deniz’e şantaj yapar.
- Özcan Deniz’in masum karısı yaklaşık 3-4 bölüm bu şantajı öğrenmeye çabalar.
- Taşıyıcı anne Özcan Deniz’e aşık olur. Yüksek ihtimalle yağmurlu bir günde…
- Bebek doğana kadar bilmem kaç düşük tehlikesi atlatılır.
- İşin sonunda Özcan Deniz ve kız her şeyden vazgeçerek bir sahil kasabasına yerleşir. Bebekleriyle mutlu mesut yaşarlar. Derrrrkkeeenn hasımları Özcan Deniz’i mıhlar!
- Türk halkı bu hikayeden ne anlar?
Hiçbir şey anlamaz. Gündem şapşahane olaylarla doluyken, asgari ücretle 1000 odalı bir sarayın tuvalet temizleyicileri belki alınabilirken, her gün kesilmesine alıştığımız ağaçlar gibi insan ölürken tontiş ülkemde kimse bir şey anlamaz. Anlayamaz.
Çünkü aslında Türk dizileri der ki: Eğer zengin olursanız bakın ne fenalıklar gelir başınıza. Zenginlik istiyorsunuz ama o kadar kolay işler değil bunlar efendiler… Oturun memur maaşınızla mutlu mesut çayınızı için. Öyle sistem eleştirisi yapan, biraz olsun düşündüren dizilere yer yok. Ya çok zengin ağa hayatını anlatacağız ya da üçüncü sayfa haberlerinden ilham alarak 45 dakikalık saçmalık çekeceğiz.
Ahlaki çöküntünün artçı noktası televizyon adeta bir çöp öğütme makinesi. Çöp derken beynimizden bahsediyorum belirteyim. Var olmamış hayatlar için ah vah çeken teyzeler, dizideki karaktere kızıp kocasını haşlayan ablalar, sevgi sorunsalını “kliplerdeki gibi kavga etmek” olarak algılayan genç kızlar oldukça bu furya böyle sürer gider.
Vakti zamanında bu topraklardan Ahh Belinda çıkmıştı bu arada. Hatırlatayım. İçler acısı bir halde değiliz. İçler acısı bir hale getiriliyoruz…
YORUMLAR