Festival gibisin, katılmak istemiyorum
Geçtiğimiz haftasonu yer yerinden Coachella diye inlerken, biz “aman her yer kalabalıktır şimdi” diyip koltuğa gömülmekteydik.. En azından ben öyleydim. Havaların da ısınmasıyla meşhuuuur “festival sezonu” başladı. Gerek İstanbul’da, gerek dünyanın çeşitli yerlerinde bir takım festivallarde bulundum ve söyleyebilirim ki, bu festival olaylarından nef ret e di yo rum!! Şimdi sizlere aşırı geçerli sebeplerimi sıralayacağım..
“Festival Kızı” olabilmek için binlerce takı, toka, taş tuş gerekiyor. Salkım saçak saçlarınıza papatyalar ya da zincirler kondurmuyorsanız, yüzlerce bileklik takmıyorsanız, boynunuzda birden çok kolyeyi üst üste takmıyorsanız, üzgünüm festival kızı olamazsınız. Yahu hava zaten 1500 derece, millet müzikten, sıcaktan aklını yitirmiş, bi de bu çaputlarla uğraşabilenleri gerçekten tebrik ediyorum. Ben sütyen takmaya bile erinip, “kahrolsun sütyenler memelere özgürlük” kampanyasını desteklerken bu kızların bu incik boncukla uğraşmasını yadırgasam da azimlerini tebrik ediyorum…
Veee tabii ki tuvaletler… Plastik bir kabinin içinde totoyu asla hiçbir yere değdirmeden çömdürmek üzere işeyebilmek için akıl almaz kuyruklar beklemek gerekiyor. Bir kadın olarak festivallerde işemek ayrı dert, erkeklerin çıkarıp her yerlere salması ayrı sinir bozucu. Yani tuvalet her iki cins için de başlı başına sorun.. Ey erkek milleti, siz hiç tulum giymiş bir halde halk tuvaletinde işemek zorunda kaldınız mı? Biz kaldık, o yüzden susun…
Elbette her festival bir macera, her festival bir yolculuk.. Hayatta unutulmaz anılar bırakacak bir kaç gün, belki de bir kaç saat.. Hemen hemen bütün festivaller anasının nikahında yapıldığından genellikle biraz fazla uzun bir “yolculuk” oluyor. Belki Palm Springs yollarında bikini üstünüzle kıkır kıkır bir seyehat heyecanlı ve eğlenceli olabilir ama Beylikdüzü trafiğinde kağıt helva yemeye mahkum olmak pek de iç açıcı olmuyor. Çoğunluğun servis kullandığını düşünürsek ve ülkemizdeki duş alma ve deodorant kullanma oranlarına bakarsak daha yolculuk ile başlıyor işkence. Özel arabayla gidince ise park yeri, giriş çıkışta saatlerce kuyruk gibi harika maceralar yaşıyorsunuz yuppiiii! Canım festivaller…
Bir kaç gün süren festivallerde üst üste bir sürü konser dinlemek ağır geliyor bana. Bu belki tamamen kişisel mıymıylanmam olabilir ama ikinci gün pilim bitiyor ve “Buralara kadar geldik, bilete o kadar para verdik, bak ne kadar sevdiğim isim burnumun dibinde sahneye çıkıyor, dinlememek olmaz” diye kendimi zorlayıp gidiyorum. Eğlenme zorunluluğu hissettiğimde de zerre eğlenemiyorum tabii ki. Üst üste o kadar ekşın fazla geliyor yani bana, kalabalıklar üstüme üstüme geliyo… Minik bünyem yatağın altında, yorganın içinde hayal ediyor kendisini sürekli…
Ayhh bi de şu full kombin kız ve kız grupları hakkında da iki kelam etmek istiyorum. Özenle seçilmiş, “hippi” görünmlü kıyafetler ile sanki çok eğleniyormuş ve doğayla çok bütünleşiyormuş gibi yapıp, ama bütün gün ellerinde telefonla gezip insanın sinirlerini zıplatıyorlar. Rengarenk kimonolar, koca götlerine bakmadan giydikleri minicik şortlar, üzerlerinde can çekişen crop toplar, bir araya geldiklerinde oluşturdukları iticilik kalkanı ile bu tip kızlar festivallerden soğumamın en başlıca sebebi. Neyse ki bu çaba girller Türkiye dışında pek görünmüyorlar, sadece bizim memlekete özel bunlar.
Ya böyle kocakarı gibi car car car konuştum ama, doğru insanlarla, doğru ortamda festival hiç de fena bi şey değil. Bu kadar antipatik gelmesine rağmen hala gitmeyi hayal ettiğim bi kaç festival var. Bi Melt’i, bi Burning Man’i görmeden ölmek istemem açıkçası. Bu garabet hayatta ne yapalım, bi şekilde kaçış yolları arıyoruz, doğru insanla doğru festival de en güzel kaçış noktalarından biri bence. Rabbim herkese az tuvalet kuyruklu, iyi ses sistemli, otopark sorunsuz, yağmurun yağmadığı festivaller nasip etsin, amin…
YORUMLAR