Laf yetiştiremiyorum
Ben ki, ağzım laf yapar, sekiz yaşını bitirmek üzere olan kızıma laf yetiştiremiyorum.
Geçen gün arabada bir yere gidiyoruz, arkada yanında oturuyorum. Başını omzuma koydu, uyumak üzereydi: “Biliyor musun, şu anda dünyanın en mutlu insanı benim. Başın omzumda. Sen uyu, ben de böyle huzurla oturayım” dedim, cevabı yapıştırdı.
“Nereden biliyorsun en mutlu insan olduğunu. Dünyada milyarlarca insan var, onlar da öyle hissediyordur. Belki bir sürü çocuk annesinin omzuna başını koymuştur, onlar da aynı cümleyi söylemişlerdir.”
E durdum haliyle yarım dakika. “Elbet vardır ama ben öyle hissediyorum paylaşmak istedim” dedim. Daha da bir şey söyleyemedim.
Tabii sonra sevgili mühendis kocaya baktım, “hah” dedim “zaten baştan aşağı sana benziyor, düşünce yapısı da aynı…” Yine adama patladım… Ki bu aralar bazı şeyler ters gittiğinden, ipin ucu hep ona değiyor…
Aynı gün bizim cimcim voleybolda düştü, ayağını burktu. Buz koyduk, sardık… Akşam konuşuyorduk. “Yarın beden dersine girme, dinlendir ayağını” dedim. Okul müdürüne yazdım. “Tamam” cevabını aldım. Gece yatarken “Ya öğretmen izin vermezse” dedi. “Kızım, ne diyorsun sen? Neden öyle desin? Hangi öğretmen çocuğu zorlar ki. Sen girmek istesen öğretmenin seni engeller, zorlamaz ki” diye anlatıyordum ki, “Sen Güney Afrika’daki öğretmenleri biliyor musun böyle söylüyorsun. Elbet zorlayan vardır” dedi. Yine kitlendim.
Yok canım. Anlaşıldı. Bakış açısı aynı mühendis babası. Genelleme yapamam. Sayılarla, verilerle konuşmam, anlatmam gerek.
“Türkiye’deki öğretmenler böyle bir şey için çocukları zorlamazken Afrika’dakiler şunu, Japonya’dakiler bunu yapıyor. Amerika’da ise oranlar şu şekilde…” gibi açıklamalarla gitmem lazım çocuğa. İstatistikleri toplamam, öyle konuşmam gerek. Ki 11 yıldır evli olduğum beye bir şey anlatırken bu verilerle konuşmaya alıştım, demek ki Irmak için de yapmak gerek.
“Anneler çok sever” dediğimde bile “bütün anneler değil herhalde” cevabını alıyorum ya, aynı babası işte. Bir yaşa o duyguyu evladım, bir sevin, bir iyi hisset. Kurcalama gerisini. Bırak diğer anneleri. O anı yaşayalım. Yok. İlle soracak.
Bir de ayağını sardık ya, iyice hasta moduna girdi. Sabah da ilaç sürdük, sıkmasın diye kendi çorabımı giydirdim, bol ayakkabıyı geçirdim ayağına. Ayağını uzat sınıfta, ayakkabını çıkar sıkmasın diye tembih ettim. Ahlar, vahlar eşliğinde bindik asansöre, aşağı indik.
Servisi bekletmemek adına hazırlanıp iniyoruz, apartmanda oturarak bekliyoruz. Beş dakikada ter döktürdü bana…
- Senin ayağın kırılmıştı ya, benim de öyle olmuş mudur anne?
- Hayır bebeğim, kırılsa şişer. Çok ağlarsın, çok acır.
- Nereden biliyorsun anne? Seninki farklı, benimki farklı…
- Irmakcığım, kırılsa morarır. Benim bacağımı hatırlamıyor musun? Bak bir şey yok. İncindi sadece. Lütfen rahat ol. Ben hiç ihmal eder miyim seni? Şüphelensem doktora gideriz hemen.
- Tamam. Sen telefonunu yakınında tut, ağrım olursa, okuldan haber verirler sana. (Sanki sen aramasa ben okula sormayacağım. Saat 2’ye kadar bile iki kez aradım.)
- Arkadaşlarım dalga geçer mi peki?
- Böyle bir durumla kim dalga geçecek Irmak? Tabii geçmezler.
- Sen onları tanıyor musun anne? Kesin konuşma. Ya geçerlerse…
- E sen de cevap verirsin o zaman, ayıp olduğunu söylersin.
Servise bindirdikten sonra yukarı çıktım, Arkın bombayı patlattı. “Bak bu huyu da bana benziyor, sana çekse gıkı çıkmazdı, bana çekmiş, ayağı sanki daha büyük bir şey olmuş gibi davranıyor” dedi. Aslında Arkın’a çekse, okula bile gitmezdi de… Bozmadım, “evet” dedim.
Kişi kendini bilmeli.
Nasıl da biliyor sevgili mühendis kendi huyunu. Bir burnu akar, enfeksiyon kapmış gibi dolaşır. Bir yere çarpar, morluk geçene kadar hasta muamelesi yapar. Ah bir burun deviasyon ameliyatı olmuştu, gören beyin ameliyatı oldu zannediyordu. Ben de kırık ayakla 24 saat “bir şey yok” diye gezen modelim.
Tam “bana iyi bir şey söyledi adam herhalde” diye düşünüyorum ki, bomba devamında geldi.
“Yani her şeyi bana benzesin de bu huyu sana benzeseydi…”
Bunu kitabımda da yazmıştım. Ben hamileyken de aynısını yapardı karşıma geçip. En sonunda hormonların etkisiyle patlamıştım “o zaman neden benimle evlendin” diye. Sabah da hır gür çıkmasın, giymiş gömleğini, süveterini işe huzursuz gitmesin diye laf etmedim.
Ama sorasım var. Bütün huyları sana benzeyecekse, öyle istiyorsan neden benimle evlendin be sevgili koca?
Aradan geçmiş sekiz sene, hâlâ alınıyorum işte.
YORUMLAR