Basketbol ile doğumu anlamaya çalışmak
Doğumun işleyişini anlamak ve varsa bir sorun bunun kökenini anlamak için doğumu 3 açıdan inceleriz:
1. Yol (çatı da denen bebeğin dünyaya gelmek için geçtiği yol)
2. Yolcu (bebek)
3. Güç (rahmin çalışması)
Basketbol benzetmesi yaparsak yol pota, yolcu da top olurdu. Rahim ise üstteki resimde topu potaya iten el gibi bebeği doğum yoluna iten gücü sağlar.
Ama bazen doğum ilerlemez. Bir sebep doğuma engel olur ya da doğumu zorlaştırır. Doğumun ilerlemesi ile ilgili patolojilere tıpta DİSTOSİ adı verilir. Distosi (yani doğumun ilerlememe) sebebini ararken de yola, yolcuya ve güce bakarız. Buna göre doğumun ilerlememe sebebi
1. Yolun geçişe izin vermemesi
2. Yolcunun geçişi engelleyecek bir büyüklük ya da duruşta olması
3. Gücün etkili olmaması olabilir
"Çatı dar" denen durum (Pelvik Distosi) pelvis kemiklerinin içindeki boşluğun bebeğin geçemeyecek kadar dar olmasıdır. Bu genel bir darlık olabileceği gibi belli bir bölgede daralma da olabilir. Pelvik Distosi varsa bebek normal kiloda olsa da, tüm adaptasyon yöntemlerini kullansa da doğum yolunu geçemiyordur. Buna sebep olan, annenin geçirmiş olduğu bazı kemik hastalıkları, yapısal bazı kemik deformiteleri ya da travmaya bağlı şekil bozuklukları olabilir. Ayrıca bu yolda olabilecek miyom gibi kitleler de yolu daraltabilir. Çatı muayenesinde bunlar incelenir.
Rahim ağzı da yumuşama ve açılma sırasında doğuma engel olabilir ve bunu önceden öngörmek pek mümkün değildir. Yara yakma, konizasyon gibi geçirilmiş ameliyatlara bağlı olarak rahim ağzı normal fonksiyonu olan rahmin kensini çekmesi ve başı itişi ile pasif olarak açılmayı yerine getiremeyebilir. Buna Servikal Distosi denir.
Bazen bebeğin başı doğar ama omuzları takılır. Buna da Omuz Distosisi denir. Omuz takılma riski arttıran diyabet gibi bazı faktörler olsa da kimin doğumunda omzun takılacağını önceden söylemek mümkün değildir.
Bebek doğabilmek için muhakkak ya başı ya da poposu ile doğum yoluna doğru ilerlemelidir. Tranvers yani yan duran bir bebeğin doğma şansı yoktur.
Başı ile gelen bir bebek de olsa, eğer başı doğum yolundan büyükse doğum olamaz. Basket potasının çapından daha büyük bir çapa sahip bir top olduğunu düşünün, geçiş mümkün değildir. Ancak bunu söyleyebilmek için bebeğin ağırlığı ya da ultrasonda ölçülen baş ölçümleri tek başına kriter olamaz. Minyon bir anne için 4000gr bir bebek İRİ BEBEK sayılırken iri bir annede bu normal bir ağırlık olabilir. Şunu unutmamak gerekir ki, normal koşullar altında her annenin bebeği kendisine uygun büyüklüktedir. Normal olmayan, yanlış beslenme, hareketsizlik gibi yanlış yaşam tarzları ve diyabet gibi bebeğin gereğinden fazla büyümesine sebep olan hastalıklardır.
Bebeğin kilosu normal de olsa, başıyla da gelse doğru bir açı ile pelvise girmeli ve başını çenesine doğru eğmelidir. Yine hareketsizlik, sürekli sırt üstü yatma, bebeğin kordonunun bebeğin ideal duruşunu engellemesi gibi sebeplerle burada da sorun olabilir. Bebeğin ideal doğum pozisyonu sırtı annenin sağında ve önünde olduğu, yüzünün annenin soluna ve arkasına baktığı duruştur. Bebeğin yüzü öne bakıyorsa buna oksiput posterior duruş (ya da ters duruyor) denir. Bebek eğer ideal olmayan bir açı ile gelmeye çalışırsa pelvis içindeki hareketleri yaparken zorlanır, bu da ağrıya sebep olur ve doğum sanki çok daha iri bir bebek doğuyormuş gibi olur. Çünkü bebeğin başını nasıl tuttuğu, geçiş çapını belirler.
Eğer kemik ya da yumuşak doku sorunu yada bebeğin gerçekten çok iri oluşu gibi doğumu imkansızlaştıran bir sebep varsa sezaryen gerektiği doğum başlamadan nettir. Bebeğin nasıl bir pozisyonla ve başını nasıl tutarak doğmaya çalışacağını doğum başlamadan söylemek mümkün değildir. Poposu aşağıda duran (yani makat geliş) bebekler bile doğum başlayınca baş aşağı duruşa geçebilir. Yüzü öne bakarak doğum kanalına girmeye çalışan bir bebek bazen doğumun son 10 dakikası doğru duruşa geçip rahatlıkla doğabilir. Zaten doğum da genelde bebek doğru duruşa geçmeden başlamaz. Başlar gibi olduğunda ideal bir pozisyon yoksa doğumun durduğuna ve birkaç gün sonra tekrar başladığına defalarca şahit oluyoruz.
Doğum başladığı halde ve yapılan tüm çabalara rağmen doğum uzuyor ve bebek doğmuyorsa enfeksiyon, kanama ve yaralanma riskleri başlıyor demektir. Hiçbir doğum durduk yere uzamaz, hiçbir sorun yokken doğumda katlanılamayacak ağrı olmaz. Ağrı ve ilerleyişin olmaması bize o doğumda bir sorun olduğunu gösterir. Bebeğin vajinal yolla doğması sağlıkla doğmasından daha önemli değildir. Sezaryen ameliyatı, doğumun mümkün olmadığı ya da ancak anne yada bebekte bir hasar meydana gelme riski ile mümkün olduğu durumlarda bu kadar kolay uygulanabildiğine şükrettiğimiz bir doğum şekli.
Doğum öncesi ve doğum sırasında hareketli olan annelerde bebeğin ideal pozisyonu alması daha kolay oluyor. Bebeğin duruşunda böyle görece sorunlar varsa ya da bebek pelvisin belli bölgelerini geçmekte zorlanıyorsa bu engeller bazen anneye çeşitli pozisyonlar vermek, hareketler yaptırmak, rebozo yada akupressur gibi bazı yöntemler kullanmak usulü ile aşılabiliyor. İşte buna biz ebelik sanatı ve obstetri bilgisi diyoruz. Ama biz bunları artık kullanmamaya başladık. Bunda sezaryeni zahmetsiz, hızlı ve en önemlisi risksiz görmemizin rolü büyük. Doktorlar risk görüp sezaryen önerdiklerinde "uğraşmak istemedi" denerek suçlanırken, elden gelen tüm çabalara rağmen doğum olamadığında "neden bu kadar zorladılar" ithamı ile karşılaşmaktalar. Hata ya da ihmal değil komplikasyonlar için bile yasal problem yaşama tehdidi ile çalışılmaya başlandığından beri en ufak pürüzde sezaryene başvurmaya ve obstetrik yardım tekniklerini unutmaya başladık. Bu konuda ailelerin haklı sitemi olsa da, çoğu gebenin de kendi doğumları için herhangi bir çaba sarf etmeye gönüllü olmamaları ve doğumlarına hazırlanmak yerine doğurtulmayı beklemeleri sezaryen oranımızı arttıran en önemli sebeplerden. Karşılıklı güvenin ve doğuma güvenin yeniden kurulması acil bir ihtiyaç.
Sezaryenin çok mümkün olmadığı dönemlerde sadece hayati tehlike varlığında ve bazen de çok geç iken sezaryen yapılıyordu. Bunun daha iyi olduğunu kesinlikle söylemiyorum, ancak o dönemlerde mecburiyetten de olsa bebeğin doğabilmesi için çok farklı teknikler uygulanıyordu. O tecrübeye sahip saygıdeğer hocalarımızdan obstetrinin ve hepsinin ellerinden öptüğüm emektar ebelerimizden ebelik sanatın inceliklerini öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum, bu bilgiler tamamen yok olmadan...
YORUMLAR