Sevilmeme korkusu
Hiç unutmuyorum ne kadar korktuğumu henüz hamile bile değilken. Bir kızım olmasından, onunla ilişki kuramamaktan, beni sevmemesinden, bana hep kızgınlık duymasından, beni itekleyip babasına yaklaşmasından... Bir anne blogunda okuduğum gibi "seni sevmiyorum, babamı daha çok seviyorum demesinden"... Korkuyordum.
Daha hamileyken biliyordum es kaza olur da bağırırsam, ona ceza verirsem, elim kalkarsa mesela vicdan azabından ama en çok sevgisini kaybetme korkusundan dengesizleşeceğimi. Benden uzaklaşırsa sürekli kendimi suçlayıp kendime cezalar keseceğimi. Kısmen yaşamış, görmüş olduğum bir ilişkiydi bu, başka türlüsünü de zaten bilmiyordum o zamanlar. Sonra öğrendim başka türlü bir ilişkinin mümkün olduğunu ama bugün o başka bir yazının konusu.
Bu korkum hala var olsaydı çocuğum öfke krizine girdiğinde, öptürmek, sevilmek istemediğinde, anneannesinde kalmak istediğinde, bağımsızlaşmaya başladığında, geceleri artık bana dokunarak uyumadığı ya da benden ayrı bir şeyler yapmak istediği zamanlarda kendimi kötü hissetmem çok muhtemeldi aslında. "Benden mi uzaklaşıyor o? Geçen ona bağırdım diye mi böyle oldu? İhtiyaçları göz ardı mı ediyorum yoksa bir süredir? Evet evet bu aralar hep yorgunum, işten güçten ona vakit ayıramıyorum... Oyuncu bir anne de değilim ki ben! Çok mu sert ve mesafeli biriyim?"
Tuhaf... Eşlerimizle, sevgililerimizle, dostlarımızla ilişkimizde de bu düşüncelerin versiyonları var değil mi?
Hiç unutmuyorum 7 aylık hamileydim kök nedenini fark ettiğimde bu korkumun. Sevilmeyi hak ettiğimi düşünmüyordum, kendime hiç de sevilesi biri gibi gelmiyordum ve çocuğumun benim güya "gerçek" yüzümü görmesinden korkuyordum. Saklayamamaktan. Anneliği becerememekten... Benim özümde yanlış bir şeyler vardı beni değersiz kılan. Ya çocuğum da beni sevmezse aynı benim kendimi sevmediğim gibi? Bütün yanlışlarımla kalakalırsam öyle onun öfkesi karşısında büyüdüğünde yine aynı ben gibi? Ya benim "hatalarımın" kurbanı olursa o da?
Oysa bu düşüncelerin ve korkuların hepsi kendimle ilişkimin dengesizliğindendi. Kendime yönelik inançlar yüzündendi çocukluğumda, gençliğimde edindiğim.
Önce kendimi kabul geldi yüreğime, ardından da değişim. Ve değiştikçe öğrendim ne yaraların ne de öfkenin korkulacak şeyler olmadığını. Kendimle ilişkimi onardığımda otomatikman onarıyordum ötekiyle ilişkimi de çünkü. Ve bağlarımı... Kendimi suçlamayıp davranışlarımın ardındaki ihtiyaçla bağ kurabildiğimde anlayabiliyordum çünkü kendimi de. Hepimizin ihtiyaçları vardı ve yaraları; özüyle tuhaflaşmış ilişkileri ve kendine yönelik acı veren inançları. Birimizinki diğerimizden üstün değildi, biri diğerinden alçak değildi...
İhtiyacımla bağlantıda ve kendimle barışık olduğumda davranışlarımın ve duygularımın sorumluluğunu alabiliyor, karşımdakini dinleyip duyabiliyor ve ona şimdi neye ihtiyacı olduğunu sorabiliyordum. "Şimdi" neye ihtiyacı olduğunu önemliydi çünkü... Geçmişte ne yara açmış olursam olayım ilişkimizde, onarmak için şimdiden başlamam gerekecekti. Ve başlayabilirdim ben de. Aynı bundan beş yıl önce annemin yaptığı gibi... (Anlaşıldığını bilmek)
Şimdi düşünüyorum da özsevgi ve özdeğer... Nelere kadirdi.
YORUMLAR