Çocuk ve gıda ilişkisi

Boncuk kız üç gündür melisa da melisa diye tutturuyor. Sabah ve akşam melisa çayı içiyor. Hatta yetmiyor demlenmiş yaprakları da yiyor.


Arada oluyor böyle.

Bir anda bir şeyi çok isteyip, günlerce belli şeyi yiyip içebiliyor; kara lahana çorbası, limon, mandalina, sütlü muhallebi, donmuş meyve, ıhlamur çayı, polen, bal, peynir, balık vb... Dönem dönem protein, kalsiyum, mineral/vitamin veya karbonhidrat ağırlıklı besleniyor. Sonra geldiği gibi hızla kesiliyor bu arzu ve avuç avuç yediği şeyin adından bile bahsetmemeye başlıyor.


Gıda ile ilişkisi hep ihtiyaçlarına göre; sanırım bizim buna alan açmamız, onu belli şeyleri yemeye zorlamamamız da bir miktar etkiliyor kurduğu ilişkiyi. Kızıma baktıkça görüyorum ki çocuklar aslında bedenlerini çok iyi dinliyor.


Bir bakıyorum protein kalsiyum mineral ağırlıklı beslenmek istediği dönemden sonra boy atıvermiş ya da karbonhidratla beslendiği dönemi büyümesi yavaş ama hareketi bol geçirmiş. Öyle bize anlatıldığı gibi günlük düzende değil yani beslenme biçimi; günde bir köfte büyüklüğünde et, bir kibrit kutusu peynir vb... Yaklaşık olarak aylık düzende belli ediyor beslenme rejimi kendini ve ihtiyaçları doğrultusunda oldukça dengeli.


Biz akşam yemeği yerken o meyveye saldırıyor misal her kış başı. Haliyle endişeleniyorum ben de ama telkin ediyorum kendimi "bu onun bedeni, benden iyi biliyor neye ihtiyacı olduğunu ve sanılanın aksine gıdaların birbirine üstünlüğü yok" diye.


Benim gıda ile ilişkim onunki gibi içsel değildi bundan birkaç yıl öncesine kadar. Kızımın kendi bedensel ihtiyaçlarına yönelik farkındalığı değiştirmişti beni ve kendi bedenimi dinlemeye doğru evriltmişti sürecimi. Tam olarak ne zaman bu kadar dışsallaştı gıda ile ilişkim bilmiyorum ama çocukluğumdan, hatta bebekliğimden itibaren olduğunu tahmin ediyorum.


Hiç unutmuyorum, kızımın altıncı ay kontrolünde doktorunun bize verdiği beslenme reçetesini. Her gün belli saatlerde, belli bir gıdayı yemeye başlayacak ve bir hafta sonunda belli bir miktar yiyor olacaktı. Düşününce çok tuhaf geliyor şimdi ama o zamanlar buna ikna olmam çok kolaydı. Bebekti bu ben ne verirsem ona alışacaktı, alışmalıydı. Ama alışmadı.


İki hafta boyunca neler yapmadım ki yemesi için yoğurt ve elma püresini. Gerildim gerildim, en sonunda mutfağa gitmek bile istemez oldum çok iyi hatırlıyorum. "Bu kadar zor olmamalı" diye isyan ettiğim andan sonra, yaptığım şeyin kızımı ve kendimi gereksiz yere zorlamak olduğunu biliyordum. Bıraktım kendimi onun liderliğine sonra; kaşıkla beslemek yerine onun kendi kendini beslemesine, ihtiyaçlarını bana bir şekilde söylemesine ve ona göre beslenmesine, denemesine, ilişki kurmasına, yediği gıdanın ona ne yaptığını bedeninde hissetmesine ve zevklerini bana ifade etmesine alan açtım. Onun tercihlerinin ne kadar yerinde olduğunu anladıkça da gıda ile kendi ilişkime baştan başladım. O zaman fark ettim "onu değil bunu ye", "o kadar az şu kadar ye" tutumunun gıda ile ilişkimize neler yaptığını. Kişiyi kendi bedeninden nasıl uzaklaştırdığını...


O nedenle karışmadık kızımın tercihlerine ama örnek olduk kendimizi ve ihtiyacımızı, bize iyi geleni duymaya içimizde. Evde paket gıda zaten yoktu ama ekonomimizin ve elimizin elverdiğince sağlıklı seçenekler vardı. Yukarıda da bahsettiğim gibi şimdi bu, şu zaman şu yenecek söylemleri yoktu. Yemek miktarı dayatması da keza... Bana göre az olduğunda ona göre yeter olduğunu telkin ettim her zaman kendime. Post-itler astım dolaplara bana telkinlerimi hatırlatan, derin nefes aldırıp korkularımdan uzaklaştıran her gün masaya oturmadan önce. "Anne midemdeki dut delikleri doldu şimdi biraz fasulye deliği var." diye anlatmaya başladı kızım kendini sonraları. Savaşmayıp kendi bedenimize ve gıdanın bizim bedenimizdeki etkilerine odaklanınca sağlıklı seçenekler, paket gıdalar, kimyasallar ve şeker hakkında konuşmak da kolaylaştı.


İnsan önce korkuyor bir bebeğin liderliğinden. Ona kalsa sadece tatlı yer diyorsun mesela içinden ya da seninle uyumlanmayı, evde pişen yemeği keyifle yemek isteyebileceğini, kendi için sağlıklı olanı seçebileceğini hayal bile edemiyorsun. Belki de bizim böyle bir şeyi deneyimleme fırsatımız olmadığı için korkuyoruz bundan, belki de en derinde insana ve insan doğasına güvenmediğimizden. Deneyimlediğim o ki; evde, elinin altında canı ne zaman isterse ulaşabildiği sağlıklı seçenekler oldukça çocuk biliyor ve ifade ediyor ihtiyacı olanı. Gıda ile ilişkisi başkası değil kendi üzerinden olduğunda ve baskı ya da kontrol uygulanmadığında kendisi gayet de güzel ayarlayabiliyor beslenme dengesini. Kavga dövüş olmadan, yemek zamanı strese dönüşmeden kolaylıkla akıyor beslenme. Ve görüyorsun ki insan içgüdüsel olarak sağlıklı olmaya eğilimli; psikolojik dertler direnç yaratıp süreci etkilemedikçe.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok güzel. ..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.