Karanlık oda
Geçenlerde sevdiğim biri ile ufak bir tartışma yaşadık. Evdeki bir iş için ondan yardım istedim ve kabul etti. Ben de kendimce önemli başka bir işi yapmaya gittim. Ancak sonradan anladım ki; yapmayı seçtiğim iş onun için fuzuli idi.
Arkadaşım yardım isteme konusunda dertli biri. Aynı zamanda "kişi kendi yapabileceği şeyler için yardım istememeli" diye bir düşüncesi de var. Bu nedenle ondan yardım istendiğinde sinirlenebiliyor. Eğer durum ona göre anlamlı değil ise -benim ondan yardım isteyip başka ve "önemsiz" bir iş yapmayı seçmem gibi- o vakit öfkesini karşısındakine yönlendirebiliyor ve başlıyoruz kaygan bir zeminde olayı tartışmaya. Ben işimin önemini anlatmaya çalışıyorum, o önemsizliğini... Kısır ve farklı bakış açılarının, önceliklerin varlığını kabul etmeden bir yere varmayacak bir tartışma.
Durumun kabulünden sonra her şey kolaylaşıyor ama dostumun tetiklendiği gerçeği de duruyor ortada. Bunu görüp konuşmaya başlıyoruz. Yardım isteyememe ile ilgili derdini masaya yatırıyoruz ve bir bakıyoruz ki durum öyle yüzeysel değil. İçeride, çok derinlerde onu kendinin değersiz olduğuna inandırmış hayal kırıklıkları var. Duyulmamışlık, anlaşılmamışlık, acı, sevgisizlik... Bu tartışmada olan şey basit gibi görünse de gerçekte öyle değilmiş meğer. Arkadaşım bu deneyiminin onda tetiklediği geçmiş duygularına temas etmemek için dikkatini ve öfkesini başka şeylere yönlendirmiş.
Bazı duyguların kabul görmediği, ihtiyaçların duyulmadığı, sadece davranışın önemsendiği, sevgi ve değerin dışsallaşıp ebeveyn veya toplum onayına bağlı olduğu bir kültürde büyüyenler için belki de olağan bir şey bu. Duygularımız kimse tarafından duyulmayınca biz de kendimizi duymamaya alıştık belki. İçimize, tam kalbimizin yanına ne kapısı ne de anahtarı olan odalar inşa ettik kalın kalın duvarlı ya da kuyular dipsiz... Sırf temas etmeyelim, hatırlamayalım, yüzleşmeyelim diye. Ve gömdük oraya içimizdeki her şeyi. Her hayal kırıklığında duvarları kalınlaştırdık. Hissetmemeyi güç bildik, teğet bile geçmedi ki bize dedik.
Kimimiz varlığını bile bilmediği dipsiz kuyusundan tetiklenen öfkesini başka şeylere yöneltti, kimisi dikkatini çalışarak dağıttı. Kimimiz erkek olmakla bir tuttu hatta bunu. Bazılarımız da bastırmak için sigarayı, kahveyi, sosyal medyayı, bilgisayar oyunlarını kullandı, kendini duymamak için başkalarının duygularını yaşadı. Yardım etti onlara kendi derdiymişçesine, dünyayı kurtarmaya girişti hatta. Öyle ya, dostumun dediği gibi; "benim derdim ne ki, hem zaten hiç derdim yok ki başka acıların yanında".
Duygular biz görmezden gelsek de orada. Kalbin tam yanında.
Çoğumuz için yabancı değil bu durum biliyorum. Ben kendi odacığımı ilk fark ettiğim zaman lise son sınıftaydım. 18'imde ÖSS'nin hayatıma getirdiği yoğun kaygı ve başarılı olma baskısını taşıyamayınca taşmıştı içim, patlayarak açılmıştı pandora'nın kutusu. Çok yakın kız arkadaşlarıma hiç durmadan anlatmış, çokça ağlamış ve şifalanmıştım. Sonra aşık olmuş, sevilme ihtiyacına tutulmuş ve geri kapatmıştım kapağını. Ta ki kızıma hamile olduğumu öğrenene kadar.
Uzun bir süre sadece kendi odamla uğraştım ama şimdi başka insanlarda da olduğunu görebiliyorum. Geçenlerde aynı dostumun çakralarına dengeleme yaparken, kalp çakrasında bu kalın duvarlı yapı ile karşılaştım. Öyle büyük öyle yoğun ve öyle koyu idi ki şaşırdım. Ve aynı anda onunla ilişki kurarken yaşadığım tıkanıklığı, vermeye çalıştığım sevginin nereye çarpıp durduğunu da gördüm. Neden bunca senedir onun kalbini" göremediğimi", ne hissettiğini tam olarak bilemediğimi, güçlü duruşunun altındaki kırılganlığını anladım. İçime koca bir kabul ve anlayış hissi yerleşti bu oda orada durdukça başka türlü hissedemeyecek ve olamayacak dostum için. Ona ulaşma çabalarım boşa çıkınca kızan, onu yargılayan, acı çeken kendim için, bir de bunca şeye direnen ilişkimiz için.
Kabul ve anlayış varsa gerisi daha kolay.
Sıra katman katman duvarları kırmakta... Bir olaya, birine karşı içimizde oluşan her tepkiyi izlemekte ve deneyimden tetiklenen düşüncelerin hangi duygudan/inançtan beslendiğini keşfetmekte. Odanın içindekine temas etmekte. Duygudan kaçmadan onu duymakta ve dinlemekte.
Kolay olmuyor, olmayacak ama eninde sonunda hem o, hem ben, hem de ilişkimiz şifalanacak.
YORUMLAR