Eğer çizebilseydim…
Hayatımda bir tek çizebilen insanları kıskandım. Var olanı, gerçeği, eğrisiyle doğrusuyla aslolanı değil de, hayallerini çizebilen insanları… Gerçeğin, olanca sertliğiyle acıttığı bir dünyada onu bükebilmek büyük meziyet. Belki de bu yüzden ete kemiğe bürünmüş insanlardan ziyade daha çok çizgi kahramanlar oldu kahramanlarım.
Eğer çizebilseydim, sırtında çantası, sepetinde avuç içi kadar hiç büyümeyen sarman kedisi, bisikletiyle İskoçya’yı dolaşan bir kız çizerdim. Edinburg kitapçılarının önünde vitrine yaslanmış bisikleti ve omzuna tünemiş kedisiyle kitap raflarının arasında kaybolmuş, gözlüğünün kenarlarını ay dedelerin süslediği bir kız. Okuyup bitirdiği her kitabı Edinburg sokaklarında ya da İskoçya kırlarında bir bankın üzerinde bırakıp gidiyor. Bulanın da aynı keyifle okumasını dileyerek… Her gece gövdesine bisikletini dayadıktan sonra uyumak üzere bir ağacın tepesine çıkıyor. En büyük marifetlerinden biri bu: ağaç dallarını kendine en rahatından bir yatak eylemek. Neden bir ağaç tepesi sorusunun tek bir yanıtı var onun için. Ay dedeye yakın olmak. Onun gökyüzünde olmadığı günler biraz huzursuz.
Eğer çizebilseydim, babası balıkçı olan 10-12 yaşlarında bir kız çocuğunu çizmek isterdim. Babasıyla birlikte kayıkta yaşayan, karaya bastığında ağlamaklı olup, denize döndüğünde mutluluktan kocaman gamzeleri büyüyen, hiç görmediği annesinin bir deniz kızı olduğu rivayet edilen bir kız çocuğu… En büyük zevki gece yıldızların altında uyuyup, uyandığında kayıktan bozma teknenin tepesinden kendini yuvarlaya yuvarlaya denize atmak. Kahkahalarından kıyılardaki yaban dağ keçilerinin aşka geldiğine milyon kez şahit olunmuş. Zaten karada bir tek onlarla anlaşabiliyor kendisi. Babası kasabaya malzeme almaya gittiğinde birkaç kez keçilerin karınlarını kendine yastık edip üç beşiyle bir mağarada gecelemişliği var.
Eğer çizebilseydim, her dolunay denize vuran ışığında aya yüzerek ulaşmayı başaran bir kızı çizerdim. Herkes gibi görünene değil de, görünmeyene meraklı, tam da bu yüzden aya sevdalı bir kızı… Dünyaya her dönüşünde insanoğluna ayın karanlık yüzü üzerine masallar anlatan bir kızı…
Eğer çizebilseydim, Ursula Le Guin’in Marifetler serisinin en sevdiğim karakteri Gry’i çizmek isterdim. En büyük marifeti, hayvanlarla konuşabilmek, onların dilinden anlamak olan Gry’i.
Eğer çizebilseydim, sokaklarda akordeon çalarak masal toplayan fötr şapkalı yaşsız bir kadını çizmek isterdim.
Eğer çizebilseydim… Bu iki kelimenin arkasını getirebilmek bile güzel. Meziyeti çöp adam çizmekten öteye geçemeyenlere de verilmiş şahane bir yetenek var neyse ki: hayal etmek! Hayalsiz kalsaydık, nice olurdu halimiz.
YORUMLAR