Bir arada sevinebilmek…

Hayatınızdaki insanlar sevinecek bir şeyler buluyor diye atar yapmayın a dostlar. Siz de sevinmeyi deneyin, belki biraz gevşersiniz. Tam tersine, dünyanın ve özellikle de Türkiye’nin şu halinde hala mutlu olmayı başarabilecek birşeyler bulan dostlarınız varsa sıkı sıkı sarılın onlara, altından kıymetliler, zira çok az bulunuyorlar. Hele sizin yaptığınız da klavye şövalyeliğinden öteye gitmiyorsa bırakın bu duyarlı edebiyatını.


Kimi tuttuğu takımın şampiyonluğuna sevinir, kimi ilk meyve veren ağacına, kimi aldığı kitaplara, kimi özenle kurduğu sofraya, kimi çocuğunun ilk adımına…


Takımın biri şampiyon olur, Türkiye Eurovision’da üst sıralarda yarışır, ülkece bir birlikte sevinme hali doğar ve anında “bunca kötülük varken niye seviniyorsunuz da, nasıl seviniyorsunuz da” diye çığırtkanlık yapan birileri çıkar ortaya. Kendi kendilerine öyle çok bağırıp parmak sallarlar ki, bir an kendinde olmasan şaşkın gözlerle etrafına bakınıp ellerin yanaklarında, ne yaptım ben acaba diye kalabilirsin.


Bu insanlara şunu söylemek isterim: Ülkece sevinmeye ne kadar ihtiyaç duyan bir psikolojideyiz, farkında değil misiniz? Keşke elimizde somut/büyük gerçeklerimiz olsa da onlara sevinsek tabi. Ama insan bazen eften püften, sabun köpüğü, boş şeylerle de eğlenebilmek ister. Bir takımın şampiyonluğu, bir Eurovision derecesi gibi… Bireysel eğlenceler bir yana, kitlesel olarak delice bir arada ortak bir şeylere sevinebilme arzusundayız. Yıllardır sadece ölümün, gözyaşının paydasında birleşiyor bu toplum.


Haftasonu futbolda Beşiktaş’ın, basketbolda Fenerbahçe’nin başarısı için sosyal medyada “bir arada ortak bir şeylere sevinebilmeyi ne kadar özlemişim” yazan bir arkadaşımın durduğu noktadan bakıyorum ben de. Üstelik memleket ve dünya meselelerine duyar yarıştıracaksak eğer, tüm klavye şövalyelerini birkaç kez çarpıp bölecek kadar sahada da faal birisidir kendisi. Belki de o yüzden bu bir arada sevinebilme gerekliliğini hepimizden daha iyi anlıyor.


Bu ülkeyi yönetenlerin sürekli kadınların kahkahasına, eğlenmeye, sanata ettikleri laflardan sonra hep inadına kahkaha atmaktan, inadına daha çok eğlenmekten, inadına yaşam tarzımızın arkasında olmaktan yana oldum; en zor, gözpınarımızda yaşın hazır beklediği anlarda bile. Eğlenmenin, kahkaha atmanın, inadına mutlu olmaya çalışmanın bile isyandan sayıldığı bir memleket çünkü artık burası. Sevinçlerimden, yaşam tarzımdan, eğlencemden, kahkahamdan, zevklerimden vazgeçmeyeceğim demek de bir muhalefet. İnanın bir arada bir şeylere sevinip mutlu olabilmek de… Öyle olmasaydı, misal bir sürü insan başka takımları tutuyor olmasına rağmen Beşiktaş’ın şampiyonluğuna alkış tutmazdı.


Toplumca o psikolog koltuğuna yatıp “haydi şimdi gevşiyoruz” noktasına gelmeye çok ihtiyacımız var. Bir daha asla bir araya gelmeyecek çatlaklar bir tarafa, yan yana durabilecek insanların bile birbirinin sevincine, neşesine tahammülü yok. Gergin olan her şey eninde sonunda kopar, kopmanınsa kimseye getireceği bir fayda yoktur, karanlık bir yalnızlıktan başka.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.